İnfaz sisteminde Avrupa
Manşet Haber 8.10.2015 10:15:12 0

İnfaz sisteminde Avrupa'nın ilerisindeyiz!

İnfaz sisteminde Avrupa'nın ilerisindeyiz!

cezaevi_genel_bassavci (2)Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım, Türk infaz sistemindeki gelişme ve iyileştirmeler herkes için övünç kaynağı olduğunu belirterek,” İnfaz sisteminde Avrupa'nın

Adana'ya gelen CTE Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım, Adana Cumhuriyet Başsavcısı Ali Yeldan ile birlikte Kürkçüler Cezaevi Kampüsü'nde infaz koruma personeliyle görüştü. Yıldırım, ceza ve tevkif evlerinde zor bir kamu hizmeti yürütüldüğünü belirterek, infaz ailesi olarak bu görevi layıkıyla yerine getirmeye çalıştıklarını söyledi.

Görev sahası içinde en kıdemsiz koruma memurundan genel müdüre kadar herkesin görevinin aynı olduğunu ancak sorumluluk sahalarının farklı olduğunu kaydeden Yıldırım, “Bizim başarımız, alandaki sizin başarınız kadardır. Buralar ne kadar iyi işlerse, burada ne kadar fedakarca çalışırsanız, burada infaz sistemi ne kadar iyi işlerse biz o kadar kaliteli ve iyi iş yaparız. Yani bizim adaletimiz, en ücra koğuşun önünde bekleyen infaz koruma personeli arkadaşımın adaleti kadardır. Siz sorumluluk sahasındaki insanlara karşı ne kadar adil olursanız, biz o kadar adiliz, daha fazla değil. O yüzden sistem içinde, her bir arkadaşımın çok ciddi önemi olduğunu, çok ciddi sorumluluk taşıdığını özellikle vurgulamak istiyorum. Bizim yaptığımız iş, vicdani iştir. Profesyonelce yaptığımız işlerin yanında, aynı zamanda vicdani sorumluluğumuz da vardır” diye konuştu.

'GAYRİ İNSANİ DAVRANIŞLAR”

cezaevi_genel_bassavci (1)İnfaz koruma personelinin mesai sınırlarına bağlı kalmaksızın, milletin emanetini doğru bir şekilde taşıyabilme noktasında gayret göstermek durumunda olduğuna bildiren CTE Genel Müdürü Yıldırım, şunları söyledi:

“Hükümlülere yönelik veya personel arasında, ciddi şekilde bir insan hakkı ihlali ya da bir şiddet olduğunu bile bile, gayet gönlü rahat bir şekilde buna sırtını dönen adamın ruhsal dünyasını tartışmak lazım. Ceza infaz kurumlarının bir özelliği, vatandaşın devleti tanıdığı kurumlardır, devletin dışarıya yansıyan yüzüdür. Ziyaretçiler için de, hükümlüler için de, onların yakınları için de bu böyledir. O yüzden, bu kurumlardaki en küçük gayri insanı davranışlar, tavırlar, gayri adil davranışlar, adam kayırmalar, birine imtiyaz sağlamalar, dışarıya 'devletin balansını bozduğu' şeklinde, devletin 'insan haysiyetine verdiği değerin azlığı' şeklinde yansıyor. Bu nedenle bizler büyük bir sorumluluk taşıyoruz.”

'ADALET SADECE HAKİM VE SAVCILARIN TAŞIMASI GEREKEN BİR DEĞER DEĞİL'

İnfaz koruma memurlarına görevlerini yaparken adalet hassasiyeti içinde hareket etmeleri tavsiyesinde bulunan Yıldırım, “Adalet sadece mahkemelerde hakimlerin, savcıların taşıması gereken bir değer değildir. Adalet hepimizin görevini yaparken dikkat etmesi gereken çok kutsal bir değerdir. Eğer görevimizi yaparken, adalet hassasiyeti içinde hareket edersek, ne biz, ne de bizden sonra gelen nesillerimiz sıkıntı çekmezler. Aksi durumda da, adaletsiz davranmayı kendine kişilik haline getirmiş olan arkadaşım, kendi çoluk çocuğu başta olmak üzere ömrü boyunca sıkıntı yaşayacaktır” dedi.

“DEVLETİ AYIPTAN KURTARABİLİR”

CTE Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım, bu kurumda çalışan herkesin görevini dikkat ve özenle yapması gerektiğini söyledi. Yaklaşık 50 bin çalışanı bulunan infaz camiasında her türlü münasabetin, kişisel münasebet ötesinde, kurumu bağlayıcı olabileceğine dikkat çeken Yıldırım, “Bizde en kıdemsiz bir personelin yapacağı bir hata, devlet sorunu haline gelebiliyor. Görevlerini yaparken, düzgün bir şekilde yapması, kulak vermesi, duyularını harekete geçirmiş olması, rutin mesai kavranın dışına çıkması gerekiyor. Bu yüzden, en kıdemsiz arkadaşımın dikkati tüm meslektaşları ve devletimizi bazen ayıptan kurtarabilir, tam tersi bir ayıpla karşı karşıya bırakabilir” dedi.

'İNFAZ ANLAYIŞIMIZI GELECEĞE TAŞIYACAĞI'

Türk infaz sistemindeki gelişme ve iyileştirmeler herkes için övünç kaynağı olduğunu belirten Yıldırım, ceza infazı alanında her geçen gün büyük bir değişim yaşandığını, ciddi gelişme içinde olduklarını kaydetti. Her geçen gün yeni projeler başlattıklarını belirten Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz, infaz anlayışımızı geleceğe taşıyacak projeler yapıyoruz. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi, daha önceleri Türkiye'ye geldiğinde tavrımız değişiyordu. Çünkü geçmişte, gelip denetleme yaptıklarında, 'Ceza evlerinde bir ayıp görecekler mi, merdiven altında bir şiddet olayıyla karşılaşacaklar mı' şeklinde endişeler taşıyorduk. Şimdi ise, ben Komite Başkan Yardımcısına, 'Sormak istediğiniz bir şey var mı? diye sordum. Bu kurumsal bir öz güvenin ifadesidir. Şimdi uluslararası kuruluşlarla görüştüğümüzde başımız dik, artık kurumsal öz güvenimiz var. Bu öz güvendeki sermaye tamamen sizlerin yaptığı hizmetlerdir. İnfaz sisteminde kendimize Avrupa'yı hedef olarak almıyoruz. Samimiyetle ifade ediyorum, infaz anlayışı itibariyle biz Avrupa'nın daha ilerisindeyiz. Çünkü, içerisinden çıktığımız medeniyet, bizim insani iklimimizi çok daha müsait hale getiriyor. O sebeple biz infazda kendi hedeflerimizi koyduk, oraya doğru gidiyoruz. Geçen hafta bir fuar açılışı yaptık. Hepimizin iftihar edeceği bir tablo vardı. Avrupalı konuklar, fuarı gezdiler, hayretlerini ve şaşkınlıklarını ifade ettiler, 'Bu modeli bütün Avrupa'nın örnek alması gerekiyor' dediler. Bizler bir taraftan eksiklerimizi görüyoruz. Bu eksiklikleri gidermek için elimizden geleni yapıyoruz. Bir taraftan da öz güven içerisindeyiz, nerede olduğumuz, hangi segmentte olduğumuzu çok iyi biliyoruz.”

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°