İNSAN NEDEN İNSANI AŞAĞILAR
Manşet Haber 19.06.2020 12:10:42 0

İNSAN NEDEN İNSANI AŞAĞILAR

İNSAN NEDEN İNSANI AŞAĞILAR






İnsanı İnsanı Aşağılıyor





Bu sabah bir arkadaşım facebook sayfasında “Dostlarımız alçaklaşmışsa düşmanlarımızı sevin” ifadesini paylaştı. Arkadaşım ne yaşadı bilmiyorum ancak bazen insan çileden çıkıyor veya çıkabiliyor. Maalesef insanlık ciddi kişilik erozyonu sorunu yaşıyor O kadar çık çıkar ilişkilerine ve küçük kıskançlıklar yaşanmaya başlanıyor ki doğal olarak ister istemez insanda karşı tepkilerde oluşuyor. Maalesef dünya geneline bakıldığında dünyada insanlar arasında toplumsal bir sözleşme oluşturma konusunda ciddi çelişki ve çatışmalar yaşanmaktadır. Başta siyaset olmak üzere iktidar ilişkileri insanı başka baka mecralara taşıyabilmektedir. Normalinde her insan iyidir ancak durduğu yer insanı farklı tutum almaya maalesef yönlendiriyor. Çoğu zaman ak kara, kara da ak olabiliyor. Anında dün öyle düşünüyordum, bugün kararımı değiştirdim. Veya anlamadan, okumadan arkadaşlarım nasıl düşünüyorsa bende öyle düşünüyorum deyip birçok olumsuzluğa bilmeden nedende olabiliyor.





İnsanlık Vicdanını mı Kaybetti?





Son yılarda insanlar birbirleri hakkında olmadık suçlamalarda bulunması, birbirine komplo kurması bazen akıl erdirilemiyor. Günde birkaç kadının özellikle yakınları tarafından öldürülmesi karşısında insan bu kadar vicdanını kaybedemez diyor. Ancak bu kadar olumsuzluklara rağmen insanın halen anlaşılmayan geometrisi yanında anlaşılabildiği kadarı ile insanın kendine öz saygı sorunu bütün bu olayları ve çelişkileri tetikliyor gibi geliyor bana. Mümin Sekmen’e ait aşağıdaki ifadeyi hatırlıyorum “Kendisi gibi olan bir insanı sever ama ona saygı duymakta zorlanır. Çünkü̈ onda kendi iç̧ eksiklerini ve kusurlarını görür.  Kendisinden çok farklı ve üstün olana saygı duyar ama bu defa da onu sevmez. Çünkü̈ kendisine yetersizliklerini hatırlatır“ diyordu. Yani insan, yani türdaşımız, yani bizim gibi konuşan ve çoğu zamana aynı sofrayı da paylaştığımız her kim ise sizin ile konuşan ve sizin gibi iş tutan ancak diğer taraftan arkanızda sizi çekiştiren kendisi ile çelişen insanoğlu. Sevdiğini tam sevemeyen, saygı duyduğunu belirttiği insana anında sırtını dönen, sevmediğine derinden saygı duyan bu çelişkili insan yaşam başarısı sorunlu, komplekslerini atammış insan olması gerekir.





İnsan Hep İnsanı Anlamak İstemiştir





Dün Hukuk Fakültesinde okuyan oğlum Erkin Can Ortaş’a; sizin çalıştığınız materyal insan. İnsanı anlamak ve insanla çalışma çok zor bir iş. Geriye doğru bakılırsa insanlık tarihi içinde felsefe, edebiyat, psikoloji, din, ahlak hukuk hep insana dair sorunları işlemiştir. İnsan dair çok sayıda değerli sözler geçmişte söylenmiştir. Şöyle ki;





Nasreddin Hoca’ya sordular:





-Hocam adam olmanın en kısa yolu nedir?





Hoca seçkin bir toplantıda çok lafı gereksiz görüp şöyle cevap verdi:





-Adam gibi konuşanı dinlemek ve dinleyene konuşmak.





Mevlana “Nice insanlar gördüm üstlerinde elbise yok...  Nice elbiseler gördüm içlerinde insan yok...”  İnsanlar arasındaki düşünsel ve üretkenlik farklılıkları dahi birçok konuyu anlatır.





Benzer bir ifade ile Nazım Hikmet “'İnsanlar istedikleriyle ve düşündükleriyle değil, yaptıklarıyla değerlidir' der. 





Halende insan insan ile uğraşıyor, küçük çıkarları veya kendini aşamadığı için küçük kıskançlıklar ve yetersilikle bazen o kadar büyük sorunlar yaratıyor ki. Çoğu insan insanın önünden kaçıp kendini inzivaya çekmek zorunda kalmaktadır. Maalesef nüfusumuzda 8 milyar sorunlarda aynı oranda artı.





İnsan olmak birazda kendi kendisi ile yüzleşmektir.





İnsan yaşamının belli bir dönemde özellikle bilincinin oluştuğu dönemde geçmişi ile hesaplaşırken geçmişin geçmişte kaldığını ve önünde yaşanması gereken yeni bir dönemin açıldığını görebiliyor.  İnsanın kendi iç zenginliğinin farkına vararak geleceğini anlamlı yaşamasında yine geçmişinde aldığı öğretiler ile geleceğini buluşturma sentezine bağlıdır. Bu sentezi doğru yapabilen yaşamın geri kalanı mutlu yaşarlar. Yoksa kendi kafasında kurguladığı kurgu ile uğraşır durur.





Gerçi yaşanacakların çeşitli çelişki ve zorlukları da içinde barındıracaktır. Ancak insanın kendi içinde derinleşerek geleceğe umut ve şevk ile bakması gerekir. Buda sanırım kendi aşmak veya kendini yenilemek ile mümkündür. Kendini geliştiren, kendi kendini aşa(bile)nler yaşam yolculuğunu daha rahat atlatabilmektedirler.





Herkes Yaşadığı Dünyayı Anladığı Ölçüde Yaşamsal Yol Haritasını Çizer





Evet, İnsan Olmak





Çalışmak, üretmek ve düşünme ile olur.





İnsan seven, sevilen, yaşama anlam katarak sağlanır.





İnsan, hedef koyan, amacı olan, inanan ve inancı uğrunda çaba sarf eden ilerleyendir. Tabii bazısı bilinçle ve planlama ile geleceğini kurgular, kimi daha küçük bir amaç ile yapar, kimi de geldiği gibi günün getirdikleri ile akıntı boyunca yol alır gider. Tabii sonuçta 70-80 yıllık yaşam maratonu nasıl tamamladığın önemlidir. Arkadan da bıraktıkların içinde en çok anlanın ne olmasını istiyorsan ona göre çalış çabala. Sonuç herkesin kendi kararında. Tabii verdiği kararının bilincindeyse. 





Yine de dostlar alçaklaşmasın, düşmanda olmasın bu dünyada. İnsanla insanca konuşsun anlaşsınlar... Yinede insanlık kazanacak diyelim.





17 Haziran 2020, Adana, İbrahim Ortaş Korona Günlüğü





Prof. Dr. İbrahim Ortaş, Çukurova Üniversitesi, iortas@cu.edu.tr





https://www.facebook.com/iortas, Tweeter İbrahim ORTAŞ @iortas



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°