İNSANIN DÜNYAYI KEŞFETTİ, ETKİSİNE ALDI ANCAK İNSANLAR ARASINDA HUZURU SAĞLAYAMADI
Manşet Haber 1.06.2020 19:20:28 0

İNSANIN DÜNYAYI KEŞFETTİ, ETKİSİNE ALDI ANCAK İNSANLAR ARASINDA HUZURU SAĞLAYAMADI

İNSANIN DÜNYAYI KEŞFETTİ, ETKİSİNE ALDI ANCAK İNSANLAR ARASINDA HUZURU SAĞLAYAMADI


İnsanın Dünyayı Keşfetti, Etkisine Aldı Ancak İnsanlar Arasında Huzuru Sağlayamadı





Toplumlar Arasındaki Eşitsizlik Manzaralarının Düşündürttükleri -3









İnsanın Yaşam Yolculuğunda Dünden Bugüne Kat Ettiği Aşamalar





Son beş ayda Çin’de başlayan korona virüs salgını bir anda dünyaya hızla yayıldı. Tüm dünyada hızla bir sağlık sorunu başladı, ilacı ve aşısı olmayan salgına karşı insanlar kendilerini diğer insanlardan izole etmek zorunda kaldılar. Sağlık krizi nedeniyle iş yerleri kapatılmak zorunda kaldı. Beraberinde başta yoksul kesimde olmak üzere kısa sürede dünyada ekonomik krizler yaşanmaya başladı. Dünya’nın birçok ülkesinde salgından önce ve salgın sürecinde de hızlanan ekonomik durgunluklardan dolayı çoğu insan işsiz kaldı. Yer yer itirazlar, tepkiler oluşmaya başladı. Bu arada dünyanın birçok bölgesinden milyonlarca insanın yetersiz beslenmesi, temiz su ve tuvaletten yoksun olması, evsizlik, yoksulluk, açlık, ayrımcılık, ırkçılık, ülkeler içindeki farklı topluluklar arasındaki çekişme, haksızlıklar, hukuksuzluklara ilişkin çatışma ve itiraz sesleri yükselmektedir. Dünyanın yönetilmesi konusunda Brezilya, ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya’daki yöneticilerinin otokrattık olmakla eleştirilmesi sesler yükselmektedir. Libya, Suriye, Irak, Yemen, Filistin, Sudan ve birçok ülkede çatışmalar sürüyor. Çin, İran, Mısır, Nijerya ve birçok ülkede iç çekişmeler sık sık tansiyonu yükseltmektedir. En son beklenmedik bir anda ABD'nin Minneapolis kentinde silahsız siyahi George Floyd'un polis tarafından boğazına bastırılarak ve boğularak öldürülmesi sonrası ırkçılık karşıtı protestolar çığırından çıktı, tüm kentleri bir savaş alanı. Dünyanın bugünkü hali itibarı ile çok da sürdürülebilir olmadığı görülmektedir. Bütün bunların altında uygulanan ekonomik modellerin asgari insani ihtiyaçları karşılayacak ve yaşanılabilir ortamın sağlayamamasından kaynaklanıyor. Yönetimlerin demokratik olmayan siyasi tarafgirlik/yandaşlık, nepotist yaklaşımlar ve liyakatsizliklerin çok fazla etkili oluğu yaşanan tartışmalardan anlaşılmaktadır. Bütün bu gelişmeler ister istemez yaşanılası şu dünyanın işleyişini sorgulamak zorunda bıraktırıyor. Afganistanlı bir gencin bu koşullarda bu dünyada yaşamak istemiyorum deyip intihar ettiği haberleri basına düştü.





İnsanoğlu Yer Yüzeyinin Her Tarafını Keşfetti





Tarihsel olarak geriye baktığımızda binlerce yıldır insanın insanla alan kapma kavgası yaşanmaktadır. İnsan insanı kendi denetimi altına almaya çalışmaktadır. Şimdilik bilgimiz dâhilinde insanın dünyamıza anlam kazandıran tek bilince sahip varlık olmasıdır. Bu yaşlı dünyamızın en genç varlığı olan insan olmasaydı, bütün canlı ve cansız varlıkların bilinmesi ve değeri de ortaya çıkmayacaktı. Jeolojik olarak zaman içinden birbirinden kopmuş olan çoğu kıta ve adalar denizler ile karaları birbirinden ayırmıştı. Bir birinden kopuk kıta ve adalar insanın geliştirdiği tekne, gemi ve diğer hava araçları ile ulaşılır oldu.  İnsanoğlu sadece dünyamızda var olanı varlıkları keşfetmekle kalmadı, aynı zamanda kendi yaratıcı gücü ve özelliğiyle maddi ve manevi tüm iyi ve kötülüklerinde yaratıcısı ve uygulayıcısı da oldu. Bir yandan dünyamızın hâkimi ve anlam kazandıranı olurken, diğer yandan da kendi yarattıklarının esiri ve sadece dünyamızın dengesini bozan değil, aynı zamanda kendi kendinin de (ırkının da) en büyük belası oldu.





İnsanın insan olma süreci ile başlayan ve birisinin birisinden daha fazla pay almasını sağlayan ve bu uğurda binlerce yıllık yaşamda müşterek oranda yaşama savaşının geldiği nokta belki şöyle özetlenebilir. 





Mağara yaşamından 104 katlı gökdelenlere, avcılık ve toplayıcılıktan lüks restoranlara, öküz ile çekilen kanılardan saatte 500 km hızla giden süper iletken trenlere ve uçaklara, saldan modern uçak gemilerine ve denizaltılarına, mahrem yerlerini bitki yaprağı ile kapatan yaşamdan günde birkaç defa değişen süit takım elbiselere, değiş tokuş ticaretinden elektronik ortamdaki alışverişe, birbirine tepeden tepeye bağırarak haberleştiği günden saniyelik e-posta, telefon ve whatsapp haberleşmesi gibi teknolojinin en ileri aşamasına ulaştık. Ancak insan doğanın sunduğu olanakları birliktelik içerisinde yaşamsal sürdürülebilirliği için kullanımını başaramadı. İnsanlık yeryüzünü karış karış keşfetti, uzak kıtalara yıllar süren gemiler ile ulaşmayı bildi fakat yanı başında aç yatan komşusunu maalesef göremedi. İnsanın marifeti sonucu öyle bir durum oluştu ki bir tarafta çöplükte atık toplayan insan tipi diğer tarafta da öğle yemeğini özel uçağı ile Paris’in bilmem hangi restoranında hangi menülü sofrada yiyen insan tipi oluştu. Kimi yaşamak için vücudunu pazarlamak için ülkesini terk ederken kimi bu geceyi kiminle geçereyim diye düşünmektedir. Kimi yaşamak için gecesini gündüzünü birbirine katarak canı ile dişi ile iş ararken, kimi siyasilere ve loncalara olan yakınlığı ile hiç hak etmediği yerlere gelebilmektedir. Doğru kişi doğru yerde olmadığı için artan güvensizlik ve sorunlar günden güne büyümektedir.





İnsan Zamanla İnsanı Etkisi Altına Almaya Başladı





İşte bizim insanımız dünya coğrafyasında kısa boylu uzun boylu, güzeli çirkini, inananı inanmayanı, beyazı zencisi hepsi bir şekilde insan evriminin değişik süreçlerinde geçerek bugünkü gelişmişlik düzeyine geldi. Buraya kadar insanın hayatında büyümek için birbirinin sırtına basarak, yalan-dolan, ne entrikalar, ayak oyunları döndü. Kimi paşa oldu kimi kul oldu. Bu uğurda bazı açıkgözler musluğun başında durup diğerlerini kendilerine muhtaç duruma getirerek köleliği yarattı. İnsanlığın ortak malı olan yeryüzü iyi organize olmuş geleceği iyi gören kişiler tabiri caiz ise uyanıklar tarafından ele geçirildi.





Uzun yılar boyunca yerin göğün gücünün hak ve hukuk adına kendilerinde olduğunu ilan eden krallar, imparatorlar, sultanlar, nemrutlar doğdu, toplumsal muhalefet olunca temsili demokrasi adına seçimler yapıldı ancak yine onlar kazandı. Hıristiyan âlemi bunu Allah’ın adına cenneti tapulayarak hem bu dünyada hem öbür dünyada satmaya başladı. Hep örgütlü olanlar onlar oldu, mazlumlar elinde hiçbir şeyi olmayanlar hep köle oldular, tarlada çalıştılar, mezarların, sarayların, piramitlerin yapılmasında, fabrikalarda çalıştırıldılar. Asker oldular, Avrupa’dan Hindistan’a, Kudüs’e, Viyana’ya yıllar süren savaşlara gittiler. Fakat bazıları da hep şato ve saraylarda oturdu, geride durmasını bildi, hatırlı olduğu için özel muamele gördü, paralı askerlik yaptı veya yaptırdı. Kimisi de neyin uğrunda savaştığını bilmeden birçok savaşta canından oldu başkasının canını sevdiklerinden aldı. Libya’da ve Suriye’de devletlerin paralı binlerce askerinin savaştığı vekâlet savaşları ve ölen gencecik insanlar.





1 Haziran 2020 Adana, İbrahim Ortaş Korona Günlüğü





Prof. Dr. İbrahim Ortaş, Çukurova Üniversitesi, iortas@cu.edu.tr



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°