İNSANLARIN “EKMEĞİNİ” KÜÇÜLTEN KİM?
EKONOMİ 18.06.2021 17:38:44 0

İNSANLARIN “EKMEĞİNİ” KÜÇÜLTEN KİM?

İNSANLARIN “EKMEĞİNİ” KÜÇÜLTEN KİM?



Doğanın talan edilmesi, çevrenin kirletilmesi, ekim alanlarının inşaata açılması, doğal su yataklarının doldurulması, kent içi yağışlarının yönlendirilmemesi, alt yapı çalışmalarının savsaklanması…
Ayrıca toprağı işleyenin, suyu kullananın önüne dikenli çalı/ cam kırıkları/ boran oluşturacak gerekçeler yığılması…
Canlı, toprağı yiyerek değil/ toprağın verimine inanarak atacağı tohumun doğurganlığına inanıyor!
Doğayı talan etmek için kurulmuş, ya da doğaya zarar vermek için kurulacak olan tüm yapıların da “doyacağı/ yaşam bulacağı” kaynak aynı!
İnsanlar madenle, demirle, altınla, odunla doymuyor…
İnsanların susamışlığı “havayı” soluyarak olmuyor…
İnsanlar günlerinin büyük çoğunluğunu verdikleri “sosyal medya” ile de yaşamda kalmanın “ön koşulunu” yerine getirmiş sayılmıyor!
Doğada bozdukları, çevrede kirlettikleri ne varsa “hepsi”, günü geldiğinde karşısına çıkıyor;
Doğa hesabını soruyor!
***
Covid 19 gündeme gelmesiyle birlikte, dünyanın en varsıllarından Bill Gates, “GatesNotes” sayfasında sıkça “kuraklığın boyutlarına” değinirken, “salgından daha çok can alıcı” olarak öngörüde bulundu!
Doğanın ekili alanlarını taş ocaklarıyla, sanayi ile donatarak çevreye verilen talanın “son” durağının “kuraklık” olduğunu biliyoruz artık!
Doğanın “var olan” dengesinin, çaba harcayarak “nasıl” bozulduğunu da biliyoruz!
Anımsıyorum, onbeş yıl falan olmuştur…
Tufanbeyli- Saimbeyli- Feke’de Enerjisa’nın yapacağı termik santralin, bölge halkına “yüzlerce işsize iş olanağı sağlayacak” denerek temeli atılmıştı!
Yöre halkı için “ekmek kapısı” da, “enerjinin” kullanılmasında ne denli kazançları olacaktı; belirsizdi!
Suyolu çevresine vereceği zarar ne anlatılabiliyordu, ne inandırılabiliyordu; “ekmek kapısı” olacağı konusu ağır basmıştı!
Onbeş yıl sonra, bugün yolu düşen olursa yöre halkından “neler” yaşadıklarını sorsunlar!
Ulaştıklarım, evlerde “beyaz eşya” dayandıramadıklarından, elektriğin “uygun olmayan” biçimde verildiğinden, üzüm bağlarının verimsizliğinden, birçok sebze- meyve eskisi gibi yetişmediğinden, halkın ekonomik olarak eskisinden daha da yoksullaştığından söz ediyor!
Adına “ne” denmesi gerekiyorsa artık…
***
Sorumluyu “orada/ burada” aramaya gerek yok! Yapılan uygulamalara bakmak yeterli!
Gerek genel, gerekse yerel “iktidarları” oluşturan yapılar; bu kirliliğin, bu bozgunun, bu talanın, bu kuraklığın, bu artarda gelen zamların “tek” sorumlusu…
Bugün yerel gazetelerin haberiydi…
Haberde “200 gram ekmek 1.75 TL oldu” diyordu!
Yurttaş sevinsin mi, tüketici sevinsin mi, emekçi sevinsin mi, pazar atıklarının peşinde bırakmayan yoksulluk sevinsin mi…
Bundan iki ay önce “iktidarın” tüm medyası, konuşanları, salgının boyutunu dile getirerek insanların “evden çıkacak, işine gidecek, yakınıyla görüşecek, çocuğuyla sarılacak, özlemini giderecek” yerlerine acılar düşürmek için çırpınıyordu!
O günlerde “bu da benim öngörüm” başlıklı yazıda şunları yazmıştım:
“Uğur şahin’in, Ocak 2020’nin başlarında, covid 19’ün ölümcül bir salgın olacağı anladığını, Biontech’i bununla savaşmak için aşı oluşturmaya yöneldiğini yadsımıyor; daha üçüncü ayda nasıl bir öngörüyse… Eveti bu da benim öngörüm! Turizm sektörünün aylar öncesinden hazırlıklara başlamasını, bakanın turizm bölgelerinde incelemelerde bulunmasını böyle değerlendiriyorum; tersini söyleyen…”
Bugün bakıldığında “öyle” olduğunu ileri sürmek “bakışsızlık” sayılmaz kanımca; hani nerede o korku çığlıkları, nerede o belirsizlikler?
“Aşı var”, değil mi?

Covid 19 aşıldı/ aşılacak; ya doğaya zarar veren, çevriye bozan “salgına” karşı ne yapılacak, ya da kimler “ne” yapmak için çalılaşmalar yapıyor?
Üretici buğday ekiminden uzaklaşıyor, ekenler dışalımlarla caydırılıyor, caymamak için dirense girdiler karşısında boğuluyor, ekim alanları boş kalmaya gebe, çiftçinin borçları dağ gibi büyüyor, “iktidarın” yandaşına peşkeş çektiği kamu bankası çiftçinin tarlasına el koyuyor…
Bir yandan da kuraklık, yağmayan yağmur, bir yılda ekmeğe gelen yüzde kırk zam…
***
Ahmet Arif’in “Adiloş Bebem” şiirinden bir bölümü anımsadım, şöyle diyordu:
“Bunlar/ engerekler ve çıyanlardır/ bunlar/ aşımıza, ekmeğimize/ göz koyanlardı/ tanı bunları/ tanı da büyü…”
Arif’in, Adiloş Bebe’ye söylediğinin aynısını söylememiz gerekiyor aslında…
Doğayı talan edenlerin, çevreyi kirletenlerin, ekim alanlarını inşaata açanların, doğal su yataklarını dolduranların, kent içi yağışlarını yönlendirmeyenlerin, alt yapı çalışmalarını savsaklayanların yurttaşa “kim” olduklarını göstermek gerekiyor…
İnsanları “aşsız” bırakan, “ekmeğini” küçülten kim ki?


antalya mutlu son masaj

YAZARLAR

15.1° / 9.5°