İşgal edilen kaldırımlarımız

İşgal edilen kaldırımlarımız




Çağdaş kentlerde yaşam kalitesini yükseltici politikaların izlenmesi yerel yönetimlerin başlıca görevlerindendir. Bu anlamda öncelikli konulardan bir tanesi de yayalar ve kaldırım işgallerinin önlenmesidir.  Ancak ne zaman kaldırım işgali konusu gündeme gelse ulusal medya’ya Adana’dan yansıyan görüntüler Zabıta ve seyyar satıcı esnafı arasındaki kavga ve kovalamaca görüntüleri olur. Adeta bu iki kesim arasında ezeli rekabet oluşmuştur ve sıkça da karşı karşıya gelirler. Bugün kaldırım işgallerine ve yaya haklarına işporta ve seyyar satıcılardan kaynaklanan sorunlar dışında kalan uygulamalar açısından yaklaşacağım.

 

Kentlerimizde yaşayan tüm duyarlı vatandaşların görmezden gelemeyeceği ve çifte standart şeklinde nitelenebilecek uygulamalar mevcuttur. Kent yönetimleri vatandaşlarına sundukları hizmetlerde vatandaşlarına “tarafsız” ve “eşitlik” ilkeleri dâhilinde yaklaşmalıdır. Bu ilkenin ihlal edilmesi durumunda ortaya çıkan durum kasıt unsuru ya da ihmal ile açıklanabilir.  İşte bu noktada seyyar satıcıya, işportacıya, biber, zeytin satıcısına müdahale eden kent yönetimi şehrin ana bulvar ve caddelerindeki kaldırımları işgal eden ve yaya yolarlını kapatan bilinen ve saygın işletmelere de“tarafsızlık” ve “eşitlik” ilkesi etrafında müdahale etmelidir.  Öyle merkezi yerlerde kaldırımlarımız var ki yayalar adeta işyerlerinin işgal ettikleri kaldırımdaki masalar arasında kişilere dokunurcasına geçmekte ya da geçebilmek için yollara inmek zorunda kalmaktadır.  Neredeyse yüzlerce kişi yayanın olan bir kaldırımda oturabilmekte kahvesini içip pastasını, yemeğini tadabilmekte, ciğerini, kebabını yiyebilmektedir.  Maalesef bu işyerlerine müdahale edilmezken başka bir işletmeden yasalara uyması beklenmekte ve yaptırımlar tek taraflı olarak uygulanabilmektedir.

 

Sıcak iklime sahip kentlerde sosyal yaşamın bir parçası olarak insanların dış mekânlarda oturmak arzusu gayet doğaldır. Bu aynı zamanda ticari ve sosyal yaşamda bir canlılık sağlar. Ancak bunun sınırları iyi belirlenmelidir. Bunun sınırı öncelikle yaya hakları çerçevesinde yayanın yürüyüş hakkını kısıtlamaması gerekir. Bu sağlandıktan sonra işyerlerinin dış mekânlarını kullanabilecekleri kaldırım alanı “Sarı Çizgi”uygulaması ile belirlenmelidir.  Sarı çizgi işyerinin kullanabileceği alanın sınırını belirler. Bu sınırı ihlal eden işyerleri yayalarının geçişini engellemiş kabul edilir.   Hemen akla şu gelebilir. Bu işyerleri belediyeye işgaliye bedeli ödemektedir ve bu doğal haklarıdır denilebilir.  Bu noktada yayaların haklarına tecavüz niteliğinde olan bir durum hak kabul edilemez. İkinci olarak bu işletmeler belirli sayıda masa ve sandalye ve alan için bu izni almaktadır. Ancak uygulamada aldıkları iznin çok ötesinde rakamlara ulaşarak kaldırımları işgal etmektedir. Bu konuda kaldırımlarda dış mekânlarda hizmet veren mekânların girişlerinde aldıkları iznin kaç masa ve sandalye için olduğunu gösteren bir belge konulabilir.  En azından bu uygulama sistem oturuncaya kadar sürdürülebilir. Zira bu konuda haksız rekabet anlamına gelebilecek pek çok örnek bulunmaktadır. Oysa kent yönetimleri rekabetin kurallar çerçevesinde yapılmasından sorumludurlar.

 

Yayalar olarak kentin en büyük kitlesiyiz. Bu işgali yapanlar çocuğun, gencin, bebeğin, annesinin, babasının, yaşlının, hamilenin, engellinin en temel hakkına engel olmaktadır. Kaldırımlarda araçlar, bisikletler, motosikletler, rastgele dikilen ağaçlar, direkler düşünüldüğünde yürüdüğünü sananlar aslında bir tür slalom yapmaktadır. Bu sorunun ortaya çıkmasında sorumluluğu olmamasına rağmen ortaya çıkan durumdan dolayı cezalandıran ve hakları kısıtlanan yayaların ortaya çıkan eşitsiz ve haksız durumu kanıksaması ve haklarını talep etmeyi unutması işgalin sadece kaldırımlarla sınırlı kalmadığını zihinlerimize de sıçradığını düşündürtmektedir.


İsmail GÜNEŞ

2.12.2012 01:45:07

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI