Kan kardeşliğidir zulmü alt edecek olan

Kan kardeşliğidir zulmü alt edecek olan

Bildiklerimizi unutmamızın, kırgınlıkları gidermemizin, önyargılarımızdan kurtulmamızın, uzaklıkları yakın etmemizin, farklılıklarımızı kucaklaşma vesilesi saymamızın, birbirimizin eksiklerini kapatmamızın, birbirimizden öğrenmemizin, birbirimizi çoğaltmamızın tam zamanıdır.

Bugün değilse, ne zaman yapacağız bunu? Bugün başaramazsak, korkulur ki hiçbir zaman başaramayız.
Daha ne olabilir, daha ne olacak ki acıları azaltmak için sarılacağız birbirimize?
Eskilere, çok eskilere gitmeye gerek yok.
Diyarbakır’da HDP mitinginde bomba patlatıldı; Kürtler yandı.
Suruç’ta patlayan bomba Türkiyeli sosyalistleri kırdı.
10 Ekim katliamında Türkler, Kürtler, Aleviler; HDP’liler, CHP’liler, EMEP’liler, Halkevciler, Pir Sultanlılar, yani bu ülkenin iyi ve erdemli insanları birbirlerine sarılarak can verdi.
Ben oradaydım; kan gölünü gördüm, yanan et kokusunu aldım, faşist katillerin parçaladığı arkadaşlarımızın üstüne basmamaya gayret ederek yürüdüm aralarından.
Bu satırların acımasız olduğunu biliyorum ama ne yazık ki gerçek böyledir: Bir Kürt delikanlısının omzuna yapışmış saçlı bir et parçasını ellerimle aldım.
Şimdi hangi siyaset, hangi tartışma, hangi farklılık o delikanlıyla beni birbirimizden uzaklaştırır.
Acılar birleştirir diye bilirdik insanları; ölümün birleştirdiğini gördük.
Hüzün yakınlaştırırdı insanları; insanların hıçkırarak birbirlerine sarıldıklarına şahit olduk.
Korku insanları teslim almak içindi; egemenler bize bunu ezberletti.
Korkunun öfkeye dönüşmesinden korkardı egemenler; devrim tarihinden okuduk bunu.
İnanın, Kürt ve Türk devrimcilerinin kanının birbirine karışarak oluşturduğu o göl, bütün bildiklerimizi unutturacak berraklıktaydı.
O kan gölünün taşıdığı anlamı artık ne Türk ne de Kürt devrimcileri yok sayabilir. Çünkü iki halkın kanı birbirine karışmıştır. İki halk kan kardeşidir artık.
Hatırlayın, hangimiz kan kardeşliği denemedik çocukken.
Hatırlayın, hangimiz diğerimizi siyaseten mahkûm etmedik.
Hatırlayın, en doğru ile en yanlış uçurumunda birbirimizle ilişkimizi belirlemedik mi?
Hatırlıyorsak eğer, kan kardeşliğinin gereğini yerine getirmenin tam zamanıdır.
Bugün bunu başaramazsak, yuh olsun hepimize.
Katiller kan gölünü bizi teslim almak için oluşturdu; biz kan gölünü kan kardeşliğin ilk buluşması saydık.
Türkiye devrimi, 10 Ekim Meydanı’ndaki kan gölü kadar berraktır artık.

adanaulus

30.10.2015 21:00:36

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI