KANDIRILANLAR KAMU EMEKÇİLERİNDEN HESAP SORUYOR!
GÜNCEL 24.08.2016 23:57:27 0

KANDIRILANLAR KAMU EMEKÇİLERİNDEN HESAP SORUYOR!

KANDIRILANLAR KAMU EMEKÇİLERİNDEN HESAP SORUYOR!

Adana(Ulus)--KESK Adana Şubeler Platformu Adına Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz hükümeti, sendikal hak ve özgürlüklerin karşı karşıya bulunduğu tehdit ve kaygıları ortadan kaldırılmak için anayasaya ve yasalara uygun adımlar atmaya, kamuyu tasfiye planlarından vazgeçmeye çağırdı.

KESK Adana Şubeler Platformu’nun İnönü parkında  'Kandırılanlar' Kamu Emekçilerinden Hesap Sormazlar” eylemi yapıldı. Açıklamayı KESK adına Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz yaptı. Karagöz konfederasyon yönetici ve üyelerine yönelik özellikle 2009-2013 yılları arasında “örgüt üyeliği” iddiasıyla soruşturma ve dava açan polis, savcı ve hâkimlerin terör örgütü üyeliğinden tutuklandığına dikkat çekerek şu görşlere yer verdi:

“Bugün darbe gerekçe yapılarak hayata geçirilen OHAL, çıkarılan KHK’lar ve cemaatle sınırlı olmayan açığa almalar, gazete kapatmalar ve çalışanlarını gözaltına almalar, ev baskınları vb. birçok yöntem tümüyle aynı nitelikte uygulamalardır. AKP daha önce Cemaat ile birlikte hayata geçirdiklerini bugün tek başına hayata geçirmektedir.

Açıkça uyarıyoruz, bu yol yol değildir, dönüp dolaşıp getireceği yer yeni krizler, kaos ve tıkanmadır. Nitekim kontrolden çıkan araba misali herkese yönelebilecek hukuksal zeminden çıkan bir süreçten geçmekteyiz.kesk ahmetkaragoz (1)

AKP, OHAL yasalarına ve Kanun Hükmünde Kararnamelere dayanarak kamu emekçilerinin açığa alınmaları ya da tümüyle memuriyetlerine son verilmelerinde iş çığırından çıkmıştır. Daha önce Başbakanlık bünyesinde ve Bakanlıklardan üst düzey temsilcilerinden oluştuğu söylenen komisyon eliyle yapılan açığa almalar bugünlerde illerde İl Olağanüstü Hal Bürolarında oluşturulan komisyonlar aracılığıyla yapılmaktadır.

İAdana’da OHAL kapsamında Eğitim Sen üyeleri; Ramazan Boğa, Ahmet Cemil Aslantaş, Seçil Sönmez, Mehmet Akif Kocaduru ve Mesut Demir isimli üyelerimiz sosyal medyadaki paylaşımlarından kaynaklı açığa alınmış olup adli ve idari soruşturmaları devam etmektedir.

OHAL’i de aşan, sıkıyönetim uygulamalarıyla karşı karşıyayız. Kitlesel işten çıkarmalar, AKP’nin 15 Temmuz’dan önce de önüne hedef olarak koyduğu Kamu Personel rejiminin fiilen değiştirildiğini göstermektedir. Nitekim artık iş güvencesi şifahi talimatlarla, gerekçesiz komisyon kararlarıyla ya da asılsız ihbarlarla bir çırpıda ortadan kaldırılmaktadır. Kadrolaşmanın en temel silahı olan sözlü sınav kural haline getirilmektedir.

Konfederasyonumuz ve bağlı sendikalarımız tüm darbelerde en çok saldırıya maruz kalmasına, Cemaatin hedef tahtasında olmasına, yönetici ve üyelerimizin birçok bedel ödemesine rağmen bugün itibariyle 15 Temmuz sonrasında sendika üyelerimizden toplam 452 kişi işten el çektirilmiş, 6 kişi ihraç edilmiş, 10 kişi tutuklanmıştır.

Cemaat ile mücadele adı altında başlatılan ancak giderek muhalif tüm kesimlere yönelimin en bariz örneği açığa alınan sendikamız EĞİTİM SEN üyelerinden, Barış İçin Akademisyen İnisiyatifinden 25’i akademisyendir. Bu arkadaşlarımız darbe girişimi öncesinde de hükümetin ve cumhurbaşkanının hedef tahtasında idiler.

Hükümet darbe girişimini bahane ederek torba yasalara kamu emekçilerini yakından ilgilendiren kimi maddeleri ekleyerek pamuk ipliğine bağlı iş güvencemizi ortadan kaldırmayı, personel rejim sistemini tümden değiştirmeyi hedeflemektedir. Şurası çok açık ve net; Hükümet kurtuluş savaşı değil “muhalefetten kurtulma savaşı” vermektedir.

Açığa alınan, işine son verilen üyelerimizle ilgili kararlar geri alınmalı, üyelerimizin işlerine dönmeleri sağlanmalıdır.

Ülkemizin içinden geçtiği bu zorlu ve kritik dönemde sebebi ne olursa olsun kimse kendisini halkın iradesi yerine koymamalıdır.

Elbette darbe girişimine katılan, destek veren, kolaylaştıran, göz yuman kurum, kuruluş ve kişiler açığa çıkarılmalı, yargılanmalı ve hesap sorulmalıdır. Ancak tüm bunlar uluslararası sözleşmeler ve hukuk normları çerçevesinde yapılmalı, OHAL derhal kaldırılmalıdır.

Askeri darbe girişimi sivil darbeye dönüştürülerek devam ettirilmemelidir. Özellikle son yıllarda uygulanan ve bugün halklarımızı, emekçileri patlama noktasına getiren, çok tehlikeli bir noktaya varan kutuplaştırma ve gerginlik siyasetine son verilmelidir.

Gerekçesi ne olursa olsun eğer ortada bir hukuksuzluk söz konusu ise bu hukuksuzluğun karşısında olacağız. Çünkü bu durum herkes için bir tehdit oluşturmaktadır. Kimse kendisine sıra gelmesini beklememeli, toplumsal sözleşme niteliğindeki demokratik hukuk ilkelerinin esas alınması konusunda mücadele edilmelidir.

Bu çerçevede; Hükümeti, sendikal hak ve özgürlüklerin karşı karşıya bulunduğu tehdit ve kaygıları ortadan kaldırılmak için anayasaya ve yasalara uygun adımlar atmaya, kamuyu tasfiye planlarından vazgeçmeye çağırıyoruz.”

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°