KARA PARA DÜZENI MÜTAŞERIK OTORİTERYENİZMİN AFET YÖNETİMİ: BATAN GEMİMİN SON MALLARI YAĞMALANIYOR

KARA PARA DÜZENI MÜTAŞERIK OTORİTERYENİZMİN AFET YÖNETİMİ: BATAN GEMİMİN SON MALLARI YAĞMALANIYOR


Belirsizlik çağında değil mevcut düzenlerin çeperdeki kara düzenlerinin yağmacılık çağındayız.





Düzenin ne menem bir düzen olduğunu anlarsak olağanüstü hali ve dağılmasının da ne menem olduğunu anlayabiliriz, düzensizlik mevcut düzenin düzensizliğidir. Mevcut düzen neydi ki düzensizlik halleri nedir ve nicedir, soru buna odaklanırsa yol alınabilir.





Düzen, işin kategorik esası ise olağanüstü hali onun zorlandığı halini-modalitesini gösteriyor demektir. Düzen de tek bir düzen değildir, kendi tarihsel şartları içinde ve merkeze kıyasla farklı düzen ve rejim biçimleri, hakim düzenin daha merkezi halleri ile çevredeki halleri az çok farklılaşabilmektedir. Küresel kapitalizminin (emperyalizmin) çeperdeki çevredeki halleri ikinci ve üçüncü dünya için merkeze kıyasla zaten kara düzen, olağan dışı ve olağanüstü düzenler olmuştur. Bozulma hallerini de mevcut bu kara, olağan dışı ve olağanüstü düzenlerin bozulması veya başka hal alması olarak okumak gerekmektedir.





Daha yakın okumaya dönersek içinde yaşadığımız Türkiye’nin düzeni neydi, ne oldu, günümüzde nedir, afet sürecinde ne yaşanıyor, bozulma-dağılma biçimi nedir?





KARA DÜZENİNİN 1945LERDE BELİRGİNLEŞMESİ: PLANSIZLIK KAYITSIZLIK, GECEKONDULAŞMA, GAYRİNİZAMİ SAVAŞ





Karakoldaki aynanın halleri nicedir bilmiyorum ama aynasızlık halleri de olabiliyor. Ayna ve aynasızlık hallerine, Türkiye’de nasıl bir düzen teşekkül ettiğine ve güncel halinin ne olduğuna bakarsak neye dönüştüğüne dair bazı kestirimlerde de bulunabiliriz.





Türkiye’de, 1950’lerden itibaren ağa-eşrafın öne çıkmasıyla ve gecekondulaşmayla popülerlik kazanmış yaygın ve geniş bir gayriresmi düzen biçimine doğru geçilmeye başlandığı,  1970’lerden beri kara paranın çapının her geçen gün arttığı, 12 Eylül döneminin geriye kalan denge denetim sendika ayaklarını da yok ettiği, kara paranın RABITA ve benzeri üzerinden Arap-İslami sermayeyle harmanlandığı, 1990’lardan itibaren uyuşturucu-kumar-insan trafiği ile birlikte kara para düzeninin tümden devlet rejiminin belirleyici ögesine dönüştüğü ileri sürülebilir.





Sovyetlerin, Balkan ve Ortadoğu’nun dağıtılma süreci dikkate alınırsa kara düzenin aynı zamanda gayrinizami bir savaş şeklini, lümpen tarzda din ve milliyetçilik boca edilmesini barındırdığı aşikardır. Yani gayrinizami kara para, savaş, mafya, tarikat.





KARA PARA DÜZENİNİN BOP’LU AKP’Lİ HALİ MÜTAŞERİK OTORİTERYENİZM





Resmi ve gayriresmi, kanun ve kanunsuzluk, kanunlu (kurallı) despotizm ve kanunsuz kuralsız despotizm, uygarlık ve barbarlık, düzen ve düzensizlik halleri arasında geçen diyalektik dışsal değil içsel bir diyalektiktir. Hak hukuk adalet gösterenlerinin altında haksızlık hukuksuzluk adaletsizlik gösterilmektedir. Merkez (normal) ve çevre (anormal normal) halleri bulunmaktadır. Yine de bunların arasındaki bağlar, her birimin yeri ve daha büyük resmin neresine oturduğu, her tür düzenin üç aşağı beş yukarı nasıl bir düzen oluşturduğu; paranın niteliği ve izini sürersek büyük oranda anlaşılabilir. Bundan dolayıdır ki bir topluluk veya ülkenin mali düzeni/maliyesi işin kritik ayağını oluşturmaktadır. Mali düzen kayıtlı kurallı ise o ülke resmi düzen içinde, mali düzen kayıt dışı kuralsız ise o düzen kara düzen içinde sayılabilir.





Kara düzen, kara para, kara devlet, kara yönetim, kara denetim, kara mübadele düzeni iç içe geçmekte olup normal düzeni de kara düzeni de analiz edebilmek için kritik sorulardan biri ‘Düzenin finansal kaynağı nedir?’ sorusudur. AKP hangi düzen veya kara para düzeni üzerine kuruldu, hangi sınıf ve zümrelerin partisi oldu diye sorulursa neye dönüştüğü ve bugünkü hali de biraz daha anlaşılabilir.





AKP çapı artan kara rantiyeciliğin, müteahhit ve taşeronlaşmayı da içeren kara para ve Arap-İslami sermaye trafiğinin rejim biçimlerinden MÜTAŞERİK biçime (müteahhit, taşeron, tarikat, şeriatçı şerikliği) denk düşmektedir. Emperyalizm önce yeşil kuşak, sonra da “ılımlı İslam projesi” olarak pazarlamıştı. AKP BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesinde gayriizami savaşın ve kara düzenin) bölgedeki ana ayağı/model olarak tasarlandı. AKP döneminin de kendi içinde üç evresi olmuştur: MÜTAŞERİK rejimin olağan biçimi (2002-2014), olağanüstü hali (2015’ten bu yana), son birkaç yıldır dağılma hali. 2023 AFET süreci ise olağanüstü halinin dağılma hallerinin en bariz emarelerini taşıyor.





KARA DÜZENİN OLAĞANÜSTÜ MÜTAŞERİK OTORİTERYEN HALİNİN AFET YÖNETİMİ VE DAĞILMASI: BATAN GEMİNİN SON MALLARININ TALANI





Hatay’dan Adana-Osmaniye-Antep- Maraş-Elbistan-Gürün-Pazarcık- Adıyaman- Malatya- Urfa’ya afet yönetimi sadece bir yerde veya bir ilde değil her yerde Kızılay’ından AFAD’ına kara düzensizlik moduna geçmiş bulunuyor. Afet sürecinde kontrolden tümden çıkmış, artık en kavşak noktaya trafik polisinin durabileceği bir yere bile tarikatlar-Beşir yerleştirilmiş, dahası kendi içinde de İHH’sine parti delegelerine kadar parçalanmış ve herkesin son talandan pay alma peşinde olduğu, sanki bir tür “Batan geminin enkazında son malların” yağmalandığı talan edildiği bir realite yaşanıyor. İnsanların akrabalarına gönderdiği el feneri, giysi, jeneratör ve çadırların bile kaydı yok, hatta bu yaratılan kaos içinde izi kaybolmuş bulunuyor.





Olan batan gemiye olmuş, batan geminin halkına ağır bir bedel kalmış bulunuyor. Enkazlar/yıkıntılar arasında yağmacıların talan ettiği batan şehirlerde halk kendi kendisine yaşamda kalma mücadelesi veriyor.





Afet bölgesinden acı yaşantı ve deneyimim üç aşağı beş yukarı bu halleri gösteriyor. Leş kokuları değil insan ceset kokuları arasında dağılmış parçalanmış yağmalanmış talan edilmiş tarumar olmuş şehirler, haller, halklar görüyorum.





Enkazlar ve geriye kalan yıkıntılar bile yağma talan düzeninin son nemaları gibi görülüyor. Ne insanlara ne tarihe ne geleneğe yer yok buralarda. Köylünün hayatta kalmış üç beş danası bile haraç mezat alınıyor, geriye kalan tarlalar, bahçeler, meralar, ormanlar, her ne varsa, batan geminin enkazında ne varsa, geminin paslı demir yığınlarına kadar, çürümüş tahtalarına kadar her ne varsa, yıkıntısı enkazı bile harç mezat satılıyor, talan ediliyor.





Taşımacılık bile bir yağmaya dönüşmüş, halk fotoğrafını, hatıralarını bile kurtaramıyor. Halk; yağmurda çamurda sokakta pijamasıyla, acı yaşantılarıyla, büyük emeklerle edindiği evlerinin/eşyalarının yıkıntısının bile taşındığı tarumar edildiği, onun için kocaman bir “boşluk” haline gelmiş bir dünyada çırılçıplak kaderiyle baş başa kalmış bulunuyor.





Geleceği bu yıkıntılar ve kötü tin/kötü ruh üzerine kuramayız. Sıfırdan yepyeni bir dünya kurmamız, bizzat halkın kendi yaşamının öznesi kendisi olacağı bizzat kendisinin inşa edeceği bir dünya kurması gerekiyor. Kaybettiği geçmişinin yıkıntıları bile kalmamış bulunuyor, geleceği bizzat kendisi kazanması gerekiyor.





Nasıl? En zor soruyu bu soru oluşturuyor. Nasıl’ın ilk yanıtı “özne/kişi olmakla” diye verilebilir. Peki, halk bizzat yaşamının öznesi nasıl olacak? Çok emek gerekiyor.



Adnan Gümüş

18.03.2023 00:04:24

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI