Kayıp bir yarı yıl
Manşet Haber 27.01.2013 14:26:45 0

Kayıp bir yarı yıl

Kayıp bir yarı yıl

isakayadan_egitimisEğitim-İş Adana Şube Başkanı İsa Kayadan 2012-2013 Eğitim-Öğretim Yılı'nın ilk yarısının kayıp bir yarıyıl olduğunu söyledi

2012-2013 Eğitim-Öğretim Yılının ilk yarısının kayıp bir dönem olduğunu belirten Eğitim-İş Adana Şube Başkanı İsa Kayadan, eğitim sisteminin, eğitim ve bilim çalışanlarının yıllardır karşı karşıya kaldığı sorunlar, bu dönemde de artarak devam ettiğini, Cumhuriyetin  en köklü kurumlarından olan Milli Eğitim Bakanlığı, Cumhuriyeti tasfiye aracı haline getirildiğini öne sürdü

Dün sona eren eğitim öğretim ilk yarıyılını değerlendiren Kayadan, bu yıl uygulanmaya başlanan 4+4+4 eğitim sisteminin öğretim birliğine vurulan bir darbe olduğunu savundu. Kayadan, ' Cumhuriyetle hesaplaşma içerisinde bulunan siyasal iktidar, Cumhuriyetin, çağdaşlaşmanın temeli olan eğitimi dolayısıyla öğretim birliğini ortadan kaldırma girişimini 4+4+4 eğitim sistemi ile fiilen başlatmıştır' dedi. Milli Eğitim Bakanlığı'nın, eğitim uzmanlarının, bilim insanlarının ve sendikaların uyarılarına kulak tıkayarak, okulların fiziki yapılarında ve müfredat programlarında hiçbir hazırlık yapmadan 66-71 aylık 600 bin çocuğu otomatik olarak ilkokula kaydettiğini dile getiren Kayadan, okulların fiziki koşullarının 5 yaş çocuğu için uygun hale getirilmediğini vurguladı. Okula başlama yaşının bir yıl öne çekilmesi ile 2012-2013 eğitim öğretim yılında 1. sınıfa başlayan çocukların sayısının da ikiye katlandığını ifade eden Kayadan, derslik açığı sorunu giderilemediğini, yeni sistemle sınıf mevcutlarının bazı okullarda 70-80'e çıktığına dikkati çekti.

Zorunlu eğitimin 8 yıldan kademeli olarak 12 yıla çıkarılmasının da olumsuz sonuçlar doğurduğunu ifade eden Kayadan, MEB'in verilerine göre, 2012-2013 eğitim-öğretim yılının birinci döneminde toplam 136 bin 115 öğrenci örgün eğitimden ayrılarak okulu bıraktığını belirterek verilerin eğitimin gerçek anlamda 12 yıl olmayacağını bütün açıklığıyla gösterdiğini söyledi.

İlk ve ortaöğretimde seçmeli olan din içerikli derslerin, siyasi iktidarın 'dindar ve kindar nesil yetiştirme' hedefine bağlı olarak, baskıyla zorunlu hale getirilmeye çalışıldığını iddia eden Kayadan, 'Bu dersleri seçmeleri için öğrencilere ve ailelere baskı yapılmakta, din içerikli dersler fiilen zorunlu dersler halini almaktadır. Siyasi iktidar, zorunlu din derslerini 'seçmeli ders' kılıfı ile dayatarak ve eğitimin her kademesini imam hatipleştirerek, bu sömürüye karşı sessiz kalacak 'dindar nesle' giden yolu da kolaylaştırmayı amaçlamaktadır' diye konuştu.

Yapılan değişimle ilköğretim kurumlarının ilkokul, ortaokul ve imam-hatip ortaokulu olarak tanımlanmasının cumhuriyet eğitiminin temelini oluşturan öğretim birliğini ortadan kaldırdığını öne süren İs Kayadan, 'AKP, yandaş Milli Eğitim Müdürleri aracılığıyla İHO'lara velileri ve öğrencileri özendirmek için promosyon kampanyaları başlatmış, ülkenin birçok yerinde camilerde hutbe okutulmuştur. Ancak siyasi iktidarın bütün çabalarına rağmen, açılan 1141 İHO'dan 73'üne hiç kayıt yapılamamıştır. İHO'lar yüzde 25 kapasite ile eğitim verirken, Adana'nın Karataş İlçesindeki Mehmet Akif İmam Hatip Okulu'nda 7 kayıtlı öğrenci bulunması, siyasi iktidarın tüm özendirme ve zorlamalarının boşa çıktığının bir göstergesi olmuştur' şeklinde konuştu.

Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelikle birlikte kız öğrenciler artık imam-hatip ortaokul ve liselerinde tüm derslerde, diğer tüm ortaokul ve liselerde ise seçmeli Kur'an-ı Kerim derslerinde başlarını örtebileceğini aktaran Kayadan, bu uygulamanın, öğrenciler arasında kamplaşmalara da neden olacağını söyledi. Sözkonusu düzenlemenin Anayasa'da, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nda ve Milli Eğitim Temel Kanunu'nda ifadesini bulan laik eğitim modeline tamamen aykırı olduğunu belirten Kayadan,

AKP'nin temel amacının ilkokul, ortaokul ve liselere türbanı sokmak ve nihai olarak da Anayasal güvence altında olan laik cumhuriyetin laik eğitim modelini ortadan kaldırmak ve karma eğitime son vermek olduğunu ifade etti.

4+4+4 eğitim sistemi nedeniyle 30 bini sınıf öğretmeni olmak üzere, 68 bin öğretmen norm fazlası durumuna düştüğüne dikkati çeken Kayadan, okulların açılmasına rağmen görev yerleri belli olmayan binlerce öğretmen, Bakanlık tarafından kendi istekleri dışında görevlendirilmiş, yıllarca görev yaptıkları okullarından ve öğrencilerinden uzaklaştırılarak branş değişikliğine zorlandığını bildirdi.

Cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomik ve sosyal statüsü en üst sıralarda olan öğretmenlerin, AKP iktidarı döneminde, itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı, açlık sınırına yakın bir ücrete mahkum edildiğini savunan Kayadan, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı'nın da her fırsatta öğretmenleri aşağıladığını ve yaptıkları işi küçümsediğini söyledi.

4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte öğretmenlerin çalışma yükünün daha da ağırlaştığını ve öğretmenlerin okullarda çok sayıda angarya işi yapmak zorunda bırakıldığını aktaran Kayadan,  MEB'in öğrenci velileri ve öğrencilerin şikayetlerini dinlemek üzere kurduğu Alo 147 hattının, Bakanlığın öğretmenleri itibarsızlaştırma ve haklarında soruşturma açma kanalı olarak kullandığını iddia etti. Kayadan, 'Savunma hakları ellerinde alınan öğretmenler ve okul idarecileri üzerinde baskı oluşturularak daha itaatkar olmaya zorlanmaktadır. Ayrıca hattın hizmete girmesiyle birlikte öğretmene yönelik şiddet olayları da artmıştır' dedi. Yıllardır eğitime en çok pay ayırdığını iddia eden AKP hükümetinin, sadece zorunlu harcamaları karşılayan bir bütçe hazırlayarak eğitim harcamalarının yükünü yine velilerin ve hayırsever vatandaşların sırtına yüklediğini ileri süren Kayadan, MEB bütçesinin büyük bölümü personel giderlerine ayrıldığını, bütçeden, yatırımlara ayrılan pay sürekli düştüğünü, 2002'de yatırımlara yüzde 17 pay ayrılırken 2013'te bu oran yüzde 8'lere gerilediğini bildirdi. Kayadan, 'Görünen o ki eğitimi devletin sırtında bir yük olarak gören AKP hükümeti, eğitim kurumlarını birer 'ticarethaneye', okul müdürlerini 'tüccara', öğrenci velilerini ise 'müşteri' durumuna düşürmektedir. Sonuç olarak, 2012-2013 eğitim-öğretim yılının ilk yarısı eğitim bakımından kaybedilmiş bir yıldır. Bakanlık, uygulamalarıyla milli eğitimden bilim ve pedagoji ile ulusal değerleri kapı dışarı etmiş, Milli Eğitim Bakanlığı adeta Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı bir birim haline getirilmiştir' diye konuştu.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°