KAZANILMIŞ HAK “GASP” ETTİRİLMEMELİ!
Manşet Haber 13.01.2022 14:14:51 0

KAZANILMIŞ HAK “GASP” ETTİRİLMEMELİ!

KAZANILMIŞ HAK “GASP” ETTİRİLMEMELİ!






“Ücretsiz veya indirimli seyahat kartları yönetmeliği” başlığıyla sunulan yasanın, 3/ d maddesi şu sözlerden oluşuyor:
“Şehir içi toplu taşıma hizmetleri: Şehir içi kara ve deniz taşımacılığında taksi, taksi dolmuş, dolmuş, rekreaktif, turistik ve servis amaçlı kullanılan araçlar hariç olmak üzere; demiryolları ve denizyollarının şehiriçi hatlarında sunulan toplu insan ulaşımına yönelik hizmetler ile belediyelere, belediyeler tarafından kurulan şirketlere, birlik, müessese ve işletmelere veya belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs veya şirketlere ait olup da mevzuatına göre ayakta yolcu taşıyabilen araçlar ya da demiryolları ve denizyolları araçları kullanılmak suretiyle sunulan şehir içi toplu insan ulaşımına yönelik hizmetler…”
Madde 4/1:
“4736 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca demiryolları ve denizyollarının şehiriçi ve şehirlerarası hatlarından, belediyelere, belediyeler tarafından kurulan şirketlere, birlik, müessese ve işletmelere veya belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs ya da şirketlere ait şehiriçi toplu taşıma hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanacaklar belirtilmiştir.”
Aynı yasanın 5/1 maddesi de şöyle:
“Türk vatandaşı olan altmış beş yaş ve üzeri kişiler, demiryolları ve denizyollarının şehiriçi hatları ile belediyelere, belediyeler tarafından kurulan şirketlere, birlik, müessese ve işletmelere veya belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs ya da şirketlere ait şehir içi toplu taşıma hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanır.”










Neresinden tutsanız elinizde kalıyor, denir ya; öyle!
“İktidarın” uygulamalarına direnmeye çalışıyorsunuz; olmuyor! Yaşadığınız kentin yerel uygulamalarından yara alıyorsunuz; olmuyor! Oturup bir yerde arkadaşlarınızla söyleşmek istiyorsunuz; olmuyor! Elinize geçen aylıkla geçinmeye çalışıyorsunuz; olmuyor! Pazarda canınız çeken ürüne elinizi uzatıyorsunuz; olmuyor! Koşmak/ yürümek/ sevmek istiyorsunuz; olmuyor!
Hep bir yerden tutuya alınmış kanatlarınız üzerindeki ağırlığı/ yükü aşmak için çırpınıyorsunuz; o kadar!
İnsanlar neden göçer olmaktan vaz geçti, neden kentler kuruldu, neden kentlerde “ulaşım” denilen bir sorun oluşturuldu, neden “ulaşım” özgürlüğünün önündeki çalılar/ cam kırıkları temizlenmedi, neden “ulaşım” sorunu büyüdükçe birilerinin ezilmesi/ susturulması gerekti?










Dolmuş duraklarını bu yurdun büyük çoğunluğu bilir!
Aracı olsa bile, alım gücünde oluşan yıkımdan sonra/ bunca “acımazlığın” gerçekleştiği zam tusunamisinin ardından “dolmuş durakları” bir tutanak!
Anne-baba çocuğunu servisle göndermek yetine duraktan geçecek dolmuşu seçiyor! Birçokları işine dolmuş ya da belediye/ halk otobüsleriyle gitmek istiyor; bunda bir şey yok!
Belli bir yaş ya da “özellikleri” olanlar bazı durumlarda “ücretsiz”, bazı durumlarda “daha az” ödeyerek “ulaşım” gereksinmesini yerine getiriyor!
Bu ülkede toplum kullarını düzenleyen “yasalar” varsa, o “yasalar” bu olgulara olanak tanıyorsa, bu olgulardan yararlanacak geniş bir katman bulunmaktaydı…
Buna uymamak “halt” etmektir!










Geçtiğimiz günlerde haberlere konu olmuştu!
Mevsimsel saat ayarlaması yapılmamakta “ısrar” ediliyordu. İnsanlar işine, öğrenciler okuluna gitmek için alaca karanlıkta dolmuş duraklarında toplanıyordu!
Öğrenciler, düşük ücretle taşındıklarından/ anne-babaları olmadan dolmuşların kendilerini almadıklarını, söylüyordu.
Kaygı büyük! Dolmuş üç kuruş daha çok almak, öğrenciler derse yetişmek için yollardaydı!
Yollar, yollarda “ulaşım” dert…










Basın kartını Adana içi otobüste kullandığımdan dolayı bir/ iki küçük sorunun dışında yaşadığım olmadı!
Ancak çoklarından duydum! Özellikle de altmışbeş yaş üstü tanıdıkların anlattıkları tam bir aymazlık, tam bir herkesin sorgulaması gereken bir davranış…
Ya devlet, ya da özel sektörde çalışarak emekli olmuş, tam da dinlenmesi/ Atatürk Parkı’nda emeklilerin toplandığı beş banklık alanda arkadaşlarıyla buluşması gerekirken “hakkım gasp edilmek isteniyor” diyor!
Yasa, altmışbeş yaş üstüne “kentkart” edinme hakkı vermiş. Bununla “ulaşımını ücretsiz yapacaksın” demiş. Durakta kent içi otobüse “kentkartı” göstererek binebileceğini belirtmiş!
Sorun var mı?
Bunu kaç kişiden duydum bilmiyorum, şöyle diyor:
“Dolmuş durağında otobüs bekledim. Eskisi gibi değil, yirmi/ otuz dolmuştan sonra bir tane otobüs geliyor! Çoğu zaman yarım saatten çok bekliyorum! Uzaktan görünce oturduğum yerden kalkıyorum, otobüs geliyor ya… Tam durağa yaklaştığı sırada birden hızlanarak uzaklaşıyor! Kaç kez çarşıya gitmemek isteyip de gitmediğim oldu bilmiyorum! Dolmuşa da beş/ beş on lira veremem…”
Bu sesi duyacak biri olmalı! “Ücretsiz veya indirimli seyahat kartları yönetmeliği” kuralına uymayanlar için bir şeyler yapılmalı…
Her kim, ücretsiz “kentkart” kullanma hakkı kazanmışsa, bu kazanç “gasp” ettirilmemeli…



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°