KAZMA!
Manşet Haber 9.05.2019 00:26:46 0

KAZMA!

KAZMA!

Gazeteci için kamuoyuna duyurduğu haberin amacına ulaşması ve sonuca varması esastır…

Eğer yazdığınız haber amacına ulaşıyor, mesaj yerine gidiyorsa siz görevinizi yapmışsınız demektir…

Konunun ne olduğunu hatırlatmakta fayda var diye düşünüyorum.

Yüreğir İlçesi Yavuzlar Mahallesi’nde bulunan ve 30 yıldan fazla bir geçmişi olan Yavuzlar Spor Salonu’nun yıkılacağını kamuoyuna ve yetkilileri duyurmuştum.

Özellikle Yavuzlar Mahallesi’nde bulunan sporcular ve velileri spor salonunun yıkılmasına büyük tepki gösterdiler. Çünkü Yavuzlar Spor Salonu’ndan Balkan ve Türkiye Şampiyonu judocular çıktı.

***

Çok değil, geçtiğimiz yıl 2 sporcu Yunanistan’da düzenlenen organizasyonda Balkan şampiyonu oldular. Onlarca da Türkiye şampiyonları bu spor salonunda ter akıtarak hedeflerine ulaştı.

30 yıldan fazla bir geçmişi var dediğimiz spor salonundan şampiyonların yanı sıra ne bürokratlar, müdürler, antrenörler çıktı…

Kimler mi çıktı?

***

Aklımda kaldığı kadarıyla isim isim yazayım…

Öncelikle şampiyon sporcuların hocası Judo Teknik Direktörü kırmızı Beyaz Kuşak 6. Dan Yusuf Uncular…

Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı Abdullah Yaldız…

Balkan Şampiyonu Judocu Mustafa Çiçek…

Gençlik Hizmetleri İl Spor Şube Müdürü Halit Yılmazel…

Gazeteci-Yazar, siyaset bilimci Yaşar Kara…

Milli Hakem Yılmaz Yeşilbaş…

Polis teşkilatında müdürlük konumuna gelmiş eski judocular…

Ve daha niceleri bu spor salonunda yetişti…

Burada sadece judo yapmış insanları dile getirdik…

***

O salonda geçmiş yıllarda karate, tekvando, güreş, halter çalışması yapıldı. O spor branşlarında da başarılı sporcular ve antrenörler yetişti…

Halen de o spor branşında çalışmalar yapılıyor…

Bunları hiç kimse inkar edemez...

Geçmişten günümüze bu salonda antrenman yapmış çocuk ve gençler hep ülkeye yararlı birer birey olmuşlardır.

Yavuzlar Spor Salonu’nun mülkiyeti Adana İl Milli Eğitim Müdürlüğünde bulunurken, kullanım hakkı ise Adana Gençlik Hizmetleri İl Spor Müdürlüğü’nde yer alıyor…

***

Yavuzlar Spor Salonu konum olarak iki okul arasına sıkıştığı için önce halı saha yapılması düşüncesiyle yıkılması planlanıyor. Tabi bu arada salonda antrenman yapan 300’e yakın sporcunun ne yapacağı hiç kimse tarafından düşünülmüyor.

Salonun yıkılacağı kamuoyuna duyurulunca bu sefer “Okul bahçesi” olarak kullanılması için yıkılacağı lanse ediliyor.

Günaydın Adana Gazetesi’nin yayını üzerine Yüreğir Kaymakamı Oğuzhan Bingöl, bizzat Yavuzlar Spor Salonu’na gidiyor ve yerinde incelemede bulunarak “Burada bir spor kültürü oluşmuş. Bu kültürü hiç kimse yok edemez. Elimden geleni değil gelmeyeni de yaparak bu salonun yıkılmaması için mücadele edeceğim. Hatta daha iyisinin yapılması için gereken ne varsa yapacağım” diye konuşarak sporcu ve velilerini rahatlatan açıklamayı yapıyor…

***

Kaymakam bey bu şekilde konuşmasına rağmen bir okulun müdürü Yavuzlar Spor Salonu’na kafayı takmış olacak ki, “Buraya ilk kazmayı ben vuracağım” diyebiliyor…

Ardından CHP Adana Milletvekili Orhan Sümer, konuyu TBMM’ye taşıyarak Spor Bakanı’nın yanıtlamasını istiyor. Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, salonun depreme dayanıklı olmadığını, yıkılarak yerine daha iyisinin inşa edileceğini söylüyor…

***

Son olarak Adana Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu (ASKF) Başkanı Ahmet Bozan, konuyu gündeme getiriyor ve Yavuzlar Spor Salonu’nu yıktırmayacaklarını, aksine belediye başkanlarının cep salonlar yapması için öneride bulunacaklarını açıklıyor. Ahmet Bozan’ın bu açıklamasından, Adana Valisi Mahmut Demirtaş, kurumları harekete geçirerek gereğinin yapılmasını istiyor.

***

Adana İl Milli Eğitim Müdürü Veysel Durgun ve İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Mustafa Yaylacı, bizzat spor salonuna giderek oradaki görevlilerden bilgi alıyorlar. İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Mustafa Yaylacı, telefon görüşmemizde müjdeli haberi verdi ve dedi ki, “Yavuzlar Spor Salonu kesinlikle yıkılmayacak.” Yani kendisini eğitimci diye gören bir okulun müdürünün “İlk kazmayı vurması” hayal oldu…

Yani yüzlerce gencin ve çocuğun spor yaptığı salonun birileri tarafından “Halı saha” yapılması fikri çöpe gitti…

İyi de oldu…

***

Bir eğitimcinin görevi eğitime hizmet etmek, çocuklara ve gençlere yararlı olmaktır. Eğitimcinin görevi gençlerin ve çocukların spor yaptığı salona ‘Kazma’ vurmak değildir…

Eğer spor salonlarına “Kazma” vurursak gençleri ve çocukları kötü alışkanlıklardan nasıl uzaklaştıracağız?

Noktalayacak olursak…

***

Eğer orada spor yapan gençlerin ve çocukların hatta antrenörlerin “Salon yıkılacak” sözleriyle kafası bulandırılmazsa yeni başarılar kaçınılmaz olacaktır…

Son sözlerimiz emeği geçenlere teşekkür olsun…

Yavuzlar Spor Salonu’nun yıkılmaması için emek veren, mücadele eden herkese o salonda yıllarca antrenman yapmış bir insan Adanalı olarak teşekkür ediyorum…

***

Neyse, spor salonunu sonunda ‘kazma’lardan kurtardık!

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°