ANASI, OĞLUNUN ELİNİ ÖPTÜ.

Ne zaman emekli olacağımı, ondan sonra nasıl bir hayat yaşayacağımı  planlamıştım. gönlümce de yaşıyordum. Sonra bir arkadaşıma yardımcı olmak için bir haftalığına İzmir’e gittim. Olaylar başka türlü gelişti ve İzmir’e iki buçuk yıl gitmem gerekti. Ayda iki kere.

Ne zaman emekli olacağımı, ondan sonra nasıl bir hayat yaşayacağımı  planlamıştım. gönlümce de yaşıyordum. Sonra bir arkadaşıma yardımcı olmak için bir haftalığına İzmir’e gittim. Olaylar başka türlü gelişti ve İzmir’e iki buçuk yıl gitmem gerekti. Ayda iki kere. 

Her gidişimde kendime üç günlük program yapıyor, artan zamanda da İzmir’i geziyor, o muhteşem tarihin yaşandığı kahraman şehri daha iyi tanımaya çalışıyordum. Sevgili dostlarım da bana rehberlik ediyorlardı.

Gezdiğim yerlerden biri de Uşakizade Köşküydü. Epeyce uzun kaldım. Görevli müdür bize köşkün bütün odalarını, bahçeyi gezdirdi. Biraz onun anlattıkları, biraz okuduklarımla Atatürk’ün Latife Hanımla nikahının kıyıldığı masayı, bahçede sohbet ettikleri ve İçleri sızlayarak büyük yangını seyrettikleri yeri hayalimde yeniden canlandırdım.

Ziyaret ettiğim yerlerden bir başkası, Zübeyde Hanımın mezarıydı. Gözümün önüne Atatürk’ün annesiyle ilişkileri, birbirlerine karşı o mesafeli ama çok seviyeli anne-oğul ilişkisi geldi. 

Atatürk, vatanı kurtarmak üzere yola çıkıyordu. Annesi de onun nereye, hangi meçhullere gittiğini biliyordu. Mustafa’sı annesinin elini öperken,  Zübeyde Hanımın gözleri nemlenmişti. Oğluna sarılmak, doya doya  bağrına basmak istiyordu. Atatürk’ün ellerine uzandı. Anne, oğlunun elini öpmek istiyordu. Atatürk, “Ne yapıyorsun, anne,” deyince, o büyük ana, sessiz ve kesin bir ciddiyetle, “Ben senin ananım, sen benim elimi öpmekle bana karşı olan vazifeni yapıyorsun. Fakat, sen vatanı ve milleti kurtaran devlet başkanısın, ben de bu aziz milletin bir ferdiyim ve   elini öpebilirim,” dedi.

Zübeyde Hanım her anne gibi zamanı geldiğinde, oğlunun kendisine layık, asil bir kızla evlenmesini, huzurlu bir yuva kurmasını istiyor ama bunun kolay olmadığını da biliyordu. 

Atatürk’ün sürgün günleriydi. Bir kaçamak yaparak evine geldi. Annesi ve kardeşi Makbule ile beraber ve keyfi yerindeydi. Dudaklarında yine bir köy türküsü. Onu böyle gören annesi, “Mustafa,” dedi, “Seni evlendirmeliyim artık,”  Biraz düşünen Atatürk, “Ben vatanımla evliyim, anacığım, şu anda  başka bir izdivaç düşünemem,” dedi.

Makbule Hanım, biraz daha ısrar etti. O mutluluğu bir an evvel yaşamak istiyordu. “Gözüm kapanmadan evlen, evladım,” deyince Atatürk, kısa, kesin ve kararlı bir ifadeyle, “Sen ne istedin de ben yapmadım, anacığım? Ama mümkün değil bu. Bugün evlenmekten   daha mühim memleket işlerinin  peşindeyim. Vatan varken insan kendini düşünemez,” diye karşılık verdi.       

Sakarya Meydan Muharebesi zaferle sonuçlanmış, muzaffer başkumandanın annesi oğlunu kutluyordu. Mustafa Kemal anasının elini öptü ve “Sütünü bana helal ettin mi,” diye sordu. Makbule ana, hepimizin anası, “Helal olsun yavrum, senin gibi evladı olan hangi ana, şad olmaz. Allah seni bu millete bağışlasın. Babacığın da sağ olup bu günleri görmeliydi,” diye cevap verdi. İnanıyorum, onun ruhu da yattığı yerde şad olmuştur.

“GEÇMİŞİ HATIRLAYAYIM” DERKEN NERELERE GELDİM?

  • YORUM YOK.

25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

27.03.2024 20:39:00

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI