Geçenlerde Bige Güven Kızılay'ın küçük bir öyküsünü okudum.
Öylesine yüreğime dokundu ki.
Bige'nin bir kitabını muhakkak okumalıyım dedim.
Ve EMANET'i alıp okumaya başladım.
NewYork'ta çalıştığı hukuk bürosuna ortak olmaya çalışan, Manhattan'da bir çatı katı almak isteyen, köklerinden koparılmış bir genç kadınla tanışıyoruz.
Yaseminle...
Dedesi ölünce ona bıraktığı emaneti almak için vatanına geliyor.
Ve dedesinin günlüğünü okumaya başlıyor.
Dedesi Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde eğitim görmüş.
Enstitü hakkında derin bilgilerimiz oluyor.
Çocukların nasıl mükemmel yetiştirildiklerine hayranlık duyuyorsunuz.
Bige, sayfalarında beni geriye savuruyor, tekrar bu günlere getiriyor.
Öylesine sıcak, öylesine içten bir anlatımı var ki. Yer yer burnumun direğini sızlatıyor.
Çocukların sağlık kontrolleri için haftada bir 7 kilometrelik yolu (araçsızlıktan) yürüyerek gelen ve para istemeyen bir doktor 142'nci sayfada karşıma çıkınca öylesine şaşırdım ve öylesine mutlu oldum ki anlatamam.
Doktorumuz: Ali Menteşoğlu.
Çoğu kişinin tanımadığı ama Adana'da bir caddeye adı verilen değerli bir doktor.
Horozdibek'de (şimdi yıkılmış Vakıflar Sarayı) doğduğum evin yanındaki 4 katlı binanın birinci katında muayenehanesi vardı Menteoğlunun. (Bu bina hâlâ yerinde)
Gayet şık, gayet ciddi biriydi.
Ve biz çocuklar ondan çekinirdik.
Babamın beni, ateşlendiğimde bir kaç kez kucaklayıp götürdüğünü anımsıyorum.
Beni yüreğimden yakaladı Bige.
Bırakmıyor.
Tüm kalbimle teşekkür ediyorum.
Aydın Sihay