Her ayın ortası yaklaşırken araştırma merkezleri “geçmiş ayın” enflasyon verilerini paylaşır. Dört kişilik bir ailenin zorunlu gereksinmesi için ne kadar alım gücü olması gerektiği, tek başına yaşamını sürdürenin en az ne kadar kazanç etmesi gerektiği açıklanır! Buna göre de önlemler alınması istenir, insanların açlığa sürüklenmemesi, kimseye el açmadan yaşayabilmesi, sağlıklı olabilmesi, gereksinimlerinin ulaşılabilir olması salık verilir.
Duyan olur mu, insanların zorlanmadan pazarda, markette alış/veriş yapabilmesi için kazançları iyileştirilir mi, “açız, doymuyoruz, yaşayamıyoruz” çığlıkları anlam bulur mu; hayır! Her geçen gün makas aralığı daha da artar! İnsanların “yaşama hakları” olsun, “temel gereksinimlerine ulaşma” hakları olsun üzerinde duruluyormuş gibi yapılsa da, her geçen gün koşulların kötüleştiğini, toplumun salt küçük bir katmanının erincine/ gönencine yönelik iyileşmenin yürütüldüğünü bilmeyen yok!
***
DİSK/Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM), Haziran 2025 dönemine ilişkin açıkladığı rapor, “iktidarın” görmezden gelemeyeceği bir durum… Açlık sınırı, yoksulluk sınırı yukarıya tırmanırken, bir yandan emekli aylıkları diğer yandan asgari ücret gerisinde kaldı! Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli beslenmesi için yalnızca “salt” gıdaya ayırması gereken aylık tutar yirmialtıbin liraya yaklaştı! “Ne yaptıkları bilinmeden” çok kazananların bir akşam yemeği karşılığı! Dört kişinin de “dengeli beslenmesi için” gıdaya ayıracağı bedel… Bu arada eğitim, barınma, ulaşım gibi temel gereksinmelerin eklenmesiyle birlikte yoksulluk sınırı ise doksanbin liraya dayandığını da unutmayalım!
Bu duyulup geçilecek, savsaklanacak, “sabret” denecek bir konu değil, olamaz da! Bir kişinin aylık tüketeceği besinle birlikte eğitim, barınma, ulaşım gibi giderlerinin toplamı da belli… Emeklinin onaltınbin lirayla, ücretli çalışanın yirmiikibin lirayla “ne yapabileceği” ortada! Doymamanın, iyi beslenmemesinin, iyi eğitim almamanın, barınmayı başlı başına sorun saymanın ortaya çıkaracağı toplumsal çıkmazlar öngörülebilmeli…
***
Ülke ekonomisini “beceriksizliklerinin” içinde tutsak eden “iktidar”, bedelini haksız kazanandan/ yolsuzluk yapandan/ hak etmediğini alandan/ kısa sürede varlığa kavuşandan almak yerine, emeklinin aylığından çalışanın asgari ücretinden almayı/ bunları zora sürükleyerek “doyamamasına/ yaşayamamasına/ açlığına” neden olduğunu bilmiyor olamaz!
Şunu söyleyebiliriz: nüfusun büyük bir katmanı “iyi” beslenemiyor! Yetersiz beslenerek gereksindiği günlük kaloriyi alamıyor, yeterli protein/ vitamin alamadığı için bağışıklık sistemi zayıflıyor, dengeli beslenmeden uzaklaştığı için kalp hastalıkları artıyor, fiziksel/ belleksel gelişim geriliyor, kas yapısı zarar görüyor… Bununla birlikte kaygı bozukluğu, umutsuzluk duygusu, aile içi tartışmalar/ erinçsizlikler, çocukların yaşayacağı zorluklar… Geçim sıkıntısının sürükleyeceği suçlar, toplumsak kutuplaşma, iç göç birer etmen! Asgari ücretle yaşamını sürdüren bir ailede çocukların eğitimi, sağlık sorunları, yaşamlarını sürdürebilmek için toplum yaşayışından koparmayacak gereksinimler…
***
Bunların hiçbiri görmezden gelinemez! “Sabredin” diyenler, bu düzeni sürdürenler, herkesin gözü önünde açlığı normalleştirenler… Bilerek, isteyerek halkı yoksulluğa tutsak ettiklerini bilmeliler! Bu bir yönetememe krizi değil yalnız; umursamazlık! Yoksulluk, açlık, çaresizlik; yalnız yaşayanın değil, herkesin gündelik gerçeği… Asgari ücretle, emekli aylığıyla yaşamın “zorluğu içinde olan” milyonlarca yurttaş her gün yeniden yaşıyor! Sofrasındaki ekmeği küçülten, çocuğuna süt alamayan, ilaçlarını bölerek içen insanlara, hiçbir "büyüme rakamı", hiçbir "ekonomik model" inandırıcı gelmiyor!
Şu bilinmeli: Azınlık için oluşturulan gönenç, yoksullaştırılan çoğunluğa hiçbir katkısı yok. Ülkenin emeğiyle, alın teriyle ayakta kalan katmanı; sözümona bu ülkenin çalışanı, emekçisi, bekçisi bunca acıyı/ kaygıyı/ açlığı hak etmedi! Emeğin karşılığının verildiği, kimsenin yoksullukla sınanmadığı, herkesin eşit, onurlu bir yaşam sürebildiği bir toplumsal düzen olası; ancak bugünkü gibi iğdiş, bugünkü gibi kabarık sorunlu, bugünkü gibi mutlu azınlığa öden veren bir sistem değil!