Oktay EROL

Tarih: 22.09.2019 03:17

ADANALI FESTİVALİN 'GÖNÜLLÜ' SESİ...

Facebook Twitter Linked-in


Dünkü, “yurttaşın alım gücü hakkı” sözümü değerlendirenler arasında, konunun ekonomik olduğunca “sosyal-sanatsal” boyutunun da olduğunu söyleyenler oldu.





Herkesin “sanatsal etkileşimden yararlanma hakkı” vardı, “sosyal etkileşimden yararlanma hakkı” vardı!





Salt “sosyal-sanatsal” etkileşim mi?





Hayır, elbette; bunun yanına sağlık, eğitim, dinlence, barınma, doyum gibi birçoğunu ekleyebiliriz!





Tüm bunlara “hak” dedik ama yurttaşın; bu “bu haklarının” olduğu ya da “bu haklardan” yararlandığı konusunda sonuç ne?





Yapılacak olan bir “sanatsal” festivalde asıl konu yurttaş mı, konu yurttaşın “sanata” bakışına katkı yapmak mı, konu yurttaşın “sanatı” anlamasını sağlamak mı, konu “sanatın” insan yaşamındaki olması gereken mi, konu “sanatı” sanat olduğu için yapmak mı, konu “sanatı” toplumcu-gerçekçiliğe ulaştırmak mı, yoksa başka şeyler var da oyalanıyoruz mu; ne?





***





Önceki gün Divan Otel’de, 26. Adana Altın Koza Film Festivali nedeniyle düzenlenen basın toplantısına çok sayıda basın emekçisi gelmişti.





Basın emekçilerinin burada oluş nedenlerinin başında bu “etkinliğin” neresinde olduklarını bilmek, bunun yanı-sıra da bu etkinliğe nasıl “katkı” verebileceklerini görmek içindi…





Ünlü halk ozanının “beni benden sorun” dediği gibi, Adana’da düzenlenen bir “etkinlik-festival” en güzel Adanalı yazarların elinde anlam bulacaktır!





Adana’yla “özel günler” dışında ilgisi olmayan, “özel günlere” dayalı “bindirilip” getirilen ellerden çıkacak yazıların ne denli “anlamlı” olabileceğini, üstelik böyle bir bakışın “toplumcu-gerçekçi sanata” ne denli katkı yapabileceğini “bir kez” düşünün isterim.





Adanalı yaşadığı, bildiği, gördüğü, elle tuttuğu toplumunun olaylarıyla, “festivali” harmanlayarak yazacaktır. Festivalde konuşmacılar için ayrılan yerlere “hiç ilgisi” olmayanların, yorumlama-sorgulama becerilerinden yoksun, salt koltuklarından dolayı ön sıralarda olanları soracaktır. Sinema kapısında, salona girebilmek için bekleşenlerin sokakta, pazarda, evde yaşadıklarını yazacaktır. 





Belki yeni yıllarda, Adanalı kalemlerin yazdıkları bir filme konu olabilecek, izleyenler yaşamlardan kareler bulabilecek, film çıkışı izleyen biriyle konuşacak; kim bilir…





İstanbul’dan “bindirilip” gelenler ne yazacak?





Sanıyorum, “öncelikle” nerede yazıyor, denilmeli değil mi? Adı namlı, tirajı yüksek, rant kapıları aralı, köşelerine aldıkları “yazılar” paralı…





Bunlar ne yazacaklar biliyor musunuz? Önce allayıp-pullayacaklar, dışarıdan adını bilmediğimiz birkaç örnek festival adı vererek parlatacaklar, Altın Koza Film Festivali’nin ne denli üzerinde çalışılmış olduğunu okura anlatacaklar!





Adanalı okurlar da bir güzel inanacak!





***





Basın toplantısında Anakent Belediye Başkanı Zeyden Karalar’da olmasa-koşmasa kalkıp gidecektim inanın!





Yapılacak olan “yazılı sınavından” habersiz, önceden hazırlıksız yakalanmış liseliler gibiydiler!





Karalar’ın, çocukluk yıllarından örnek vererek başladığı konuşması, yazlık sinemalar, elli yıl önce ilkinin yapıldığı, sinema filmlerinin ilk gösterim kentinin Adana olduğu konuları kanımca toplantının “en hazırlıklı” bölümüydü.





Ne Menderes Samancılar, ne Nebil Özgentürk, ne festivalin yönetimi elinde bulundurduğu belirtilen Kadir Beycioğlu uykusuz gibi, yorgun gibi, isteksiz gibi, “olsun-bitsin” der gibiydi!





Konuşmacıların hepsinin ortak sözü “çok çalıştık” oldu! Aylardır beri uykusuz kalarak, sıkça Adana’ya gelerek çalışmışlardı! O kadar başvuru olmuş, aralarından çoğunu elemişler, broşür hazırlamışlar, logo çalışması yapılmış, seçkin konuklar aranmış, falan filan…





Samancılar’ın ilk oynadığı fotoromanı Kelebek’te yayınlandığı yıllarda ortaokulluydum. Gerek fotoromanlarında, gerekse film-dizilerinde “şiddet” konuları sıkça görülür. Ya “kin uğruna” kızı dağa kaçırır, ya kız çocuk diye okula göndermez, ya toplum baskısı diye kadını tokatlar…





Burada konuşmasına “ne yazık ki ülkemizde şiddeti izliyoruz” diye sözüne başladı.  Mültecileri anlattı. Ekonomik zorlukları anlattı. Ancak anlattıklarını “festivalle” harmanlayamadı!





Özgentürk’te öyleydi. Tamam, Adana’da bir festival olduğunu, buralara kimlerin çağrılacağını, hangi filmlerin seçileceğini anlatıyordu da; sanki o an öğretilmiş-ezberletilmiş konular gibiydi anlattıkları.





Beycioğlu’nun sözünü bile etmeyeceğim!





Zeydan Karalar’da olmasa, toplantıya hiç de gerek yoktu kanımca…





***





Birkaç gün sonra Adana’da Altın Koza Film Festivali yapılacak…





Yapılacak olan “sanatsal” festivalde Adanalı yurttaş, Adanalı basın nerede anlayamadım! Adanalının “sosyal-sanatsal” etkileşim hakkı var değil mi? Varsa nerede?





Festivalin yabancı filmini, yabancı konuğunu anlatanlar; festivalin “yerel” gücünü, “yerel” tanıtımcısını, “yerel” sesini anlatma ya da sözünü etme gereği duymadılar!





Her yıl “harçlık” verilerek sağlanan “görevli gençlerin”, bu yıl “gönüllü” yapılma zorunluluğu konusunda da ses yok! Başka şeyler var da oyalanıyor muyuz gerçekten?



Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —