Oktay EROL

Tarih: 04.03.2019 18:58

ADINA NE DENMELİYSE...

Facebook Twitter Linked-in






Yıllardır “çok önemli bir süreçten geçiyoruz” denilerek “ayar” verilmeye çalışılan seçmen, mart sonunda yapılacak seçim içinde “aynı” kaygıları duysun diye çaba harcanıyor!





Yine “çok önemli bir süreçten geçiyoruz” denilecek; “beka” sorunu olan bir süreç…





Yurdun dört-bir yanında alanlara inen siyasi konuşmacılar “yerel yurttaşın” sorunlarına eğilmek yerine, oturdukları koltukları sağlamlaştırmanın derdinde!





Bu yerel seçim,





Yerel yöneticiler belirlenecek,





Günün her evresinde yurttaşların karşılaşacakları sorunların çözüm yeri oluşacak,





Evini, sokağını, işini bilenler görev alacak…





Şimdi bunlar yerine, alanlarda sapla samanı birbirine karıştırmak için “ver yansın” uğraş veriliyor!





Bu tutar mı?





Tutarsa nereye dek sürer?





***





Özellikle yerel seçimlerde; bazen Ankara’daki siyasetçiler hiç konuşmasa, hiçbir şey yapmasa, hiçbir şeye karışmasalar “daha iyi olur” dediğiniz olmuyor mu sizin de?





Önümüzde bir seçim var.





Seçilenlerin “hepsi” bu kentte kalacak.





Bu kentin “sorunları” için çaba harcayacak.





Bu işe Ankara “hiç” el atmasa olmaz mıydı?





Ortaya çıkan aday adaylarından “kimin” aday olabileceğine kararı bu kentte yaşayanlar verse kötü mü olurdu?





Dört-bir yanda yaşanan istifralar, yılgılar, nefretler, kavgalar, yıllardır birlikte yürüdüğü yoldaşını ele vermeler, savruluşlar…





Oysa Ankara’nın bu bitip-tükenmeyen polemikleri yerine;





Bu kentte yaşayan adaylar, bu kentin yurttaşına projelerini anlatsalar,





Yurttaş, sözü edilen projeleri tartışsa,





Sivil toplum kuruluşlarında enine-boyuna görüşülse,





Ortaya konan projelerin genişletilmesi için çalışmalar yapılsa,





Kavganın-didişmenin değil, birleştirmenin yolları aransa,





Yanlış mı olurdu?





***





Şimdi Ankara’daki konuşuyor…





Yetmedi, yandaşları bilir-bilmez zaptettikleri tevi ekranlarından konuşuyor…





Oralardan alınan küçük kırpıntılar ‘yerelde de’ konuşuluyor!





En çok da, şu “vatan hayınlığı” konuşuluyor…





Hemen ardından da “beka” konusu…





Bu ülkenin yasaları yok mu, yargıçları yok mu, YSK’sı yok mu? Aday olanların böyle bir “suçu” varsa, onları bulup cezalandırmak, seçilmeme yaptırımını uygulamak varken…





Yurdun kimi kentlerinde ‘adaylıkları’ onaylanmayanlar gibi…





Dağlara-taşlara “hayın” diye haykırmak neden?





Eğer dünler konuşuluyorsa, eğer dünler ortaya serilecekse, bugün “iktidarın” hangi üyesinin Fettullah’tan uzak, hangisinin Öcalan’a güzel sözler söylemediği de tartışılması gerekmez mi?





Bir de şu var?





Aday mı, yoksa seçmen mi suçlu?





Kanımca adayı “desteklemek” de suçlanıyor!





Peki, “o desteği yapan seçmene” kim gitmiyor, kim oy istemiyor, kim iki oy çok alabilmek için yarışmıyor?





Yok böyle bir şey?





“Beka” konusu daha da düşündürücü…





Varsa öyle bir şey, varsa öyle bir belirsizlik, varsa öyle bir varlık sorunu, konu ülkeyse…





Haydi onyedi yıldır olanlardan dolayı ‘iktidar’ sorumluluklarını da bir yana bırakalım;





“Teferruata” ne gerek var; seçimi ertelersin, olur biter!





***





İşi başta yanlış yapınca…





Akıl almaz biçimde ülkenin taşlarını oynatınca…





“Benim dediklerim doğru” saplantısı yayılınca…





”Benim gibi düşünmeyenler pislik” egosu ortaya çıkınca…





Yurttaşlar kendi sorunlarını düşünmek yerine, baştakilerin kısır çekişmelerini izliyor!





Adına da;





“Çok önemli bir süreçten geçiyoruz” deniyor!





“Adayımız kazanmazsa beka sorunu var” deniyor.





“Onlarla görüşürseniz hayınsınız” deniyor!





İzliyor musunuz? Sağa-sola savruluyoruz! Birlikte yaşamanın değil de, “onlarsız” yaşayabilmenin “egosuyla” yola çıkanların estirdiği havayla…





Adına ne denmeliyse…



Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —