Oktay EROL

Tarih: 30.01.2020 19:31

ADINI 'SİZ' KOYUN!

Facebook Twitter Linked-in

Elazığ-Malatya illerinin yoğun etkisi altına alan deprem, tüm yurtta üzüntüyle karşılandı.

Komşu kentleri de etkileyen sarsıntı, yaşadığım kent Adana’da da duyuldu!

Geçtiğimiz günlerde İstanbul yakınlarında oluşan depremin değerlendirmesini yapan bilim insanları, Elazığ-Malatya dolaylarının da göz ardı edilmemesi gerektiğini “o günden” söylediklerini belirtiyor şimdi.

Öyle bir “fay hattı” ile karşı-karşıymış bölge…

Bilim insanlarının “deprem” saptamaları şu:

“Deprem değil, dayanaksız yapılar öldürür!”

***

Nerde olursa olsun; ülkemizin “deprem” yönünden “güvenli” denilebilecek yeri yok!

İnsanların “yaşam alanı” olarak belirlenen yapıların, “güvenilir” olup-olmadığı üzerinde durulması gerektiği sonucuna varılıyor!

Tutar, çok katlı beton-çelik blokları dikersiniz, ancak tüm “korunma-güvenlik” önlemini aldığınızda “depremi” salt sarsıntıyla geçiştirirsiniz!

Baştan savma, tek katlı, “korunaksız” yapılar oluşturur; buralarda insanların yaşamalarına izin verir, gelişmemiş ülkelerin saman-çamur malzemelerinden oluşturulan yapılarda yaşarken uğradıkları yitimi görmezden gelirseniz…

Bu yaşananlar kaçınılmaz olur!

***

Bu yurdun insanı “yufka” yüreklidir.

Her ne denli seçim alanlarında, tarla sınırı anlaşmazlığında, ne bileyim aklınıza gelebilecek her tülü tartışma içerisine girse de;

Sel, deprem benzeri “doğal yıkım” olayları karşısında kenetlenmeyi başaran bir anlayış taşır.

Ekran karşısında, kurtarma ekiplerinin, yıkıntılar arasını kepçelerle, kazmalarla yarmaya çalıştığı sırada bile;

“Yavaş olun”,

“Aman birine zarar vermeyin”,

“Orada kim var acaba şimdi, sesleri duyuyor mudur acaba”…

Buna benzer duygudaşlık (=empati) kuranlara rastlamak olası…

Bıraksalar, koşarak-uçarak o çöküntünün altında bulunanları kurtaracak…

Bu yurdun insanı “bu denli” duyarlı…

***

Bu yurdun insanı yaptığı “iyiliği” fotoğraflarla-bültenlerle duyurmayı istemez!

İlkokul sıralarımızda, sınıf ya da okul içerisinden “yardıma gereksinim” duyulan öğrenciler için “yardım” toplanırdı. O öğrenciyi kimse ne sorar, ne de o öğrenci okul içerisinde “yardım alıyor” olarak bildirilmezdi!

Bir okul yönetimi bilir, bunu da “isim” belirtmeden bazı konuşmalarda belirtir, “destek” olanları isim kullanmadan sözünü ederdi!

Bizi “ne” bozdu böyle?

İşini bilen yükleniciler mi?

Yaptıkları için bilboard oluşturan sırtarık seçilmişler mi?

Kamyonlar dolusu “yardım malzemelerini” alana götürüp, yurttaşların birbirini ezmelerini “zevkten” dört-köşe olmuş durumda izleyenlerin göğüs kabarttıkları bir dönem yaşadı bu ülkenin yurttaşı…

Bu ülkenin yurttaşı, bu ülkenin yurttaşlarından topladıklarını, “nasıl” dağıttığının fotoğraflarını billboardlarda kocaman afişlerle insanın “iki kaşının” ortasına oturttu…

***

Bu yurdun insanı için yapılması gereken “destek” konusunda kimsenin diyeceği yok da…

Üstelik bir gazetenin bunu salt haber kaynaklı olarak “duyurmasının” da bir sakıncası yok da…

Bunu “desteği” yapanın; ne denli “insancıl” olduğunu göstermek, en denli depremden zarar görenlerin yanında olduğunu belirtmek, ne denli bu ülkenin insanını sevdiğini kanıtlamak için olduğunu göstermek “iç” yakıcı!

“Alan vereni bilmesin”,

Ya da “veren alanı görmesin” deniyordu değil mi?

Adını “siz” koyun!

***

Bu ülkenin insanının “temiz”, içten olduğuna inanıyorum…

Sistem var ya, bir de sistemin açıklarından kendilerine yatak-yastık yaparken kimleri aç-açıkta bırakacaklarını düşünmeyenler var ya…

Kentlerin yeni “imarlarını” izleyen, üçe alıp yüze katlarken gönenen, hep birilerinin “mülksüzleşmesiyle” güç kazananlar var ya…

Yerel yönetimlerde, halkın “yaşam alanı” sayılacak yerleri “denetlemek” yerine “yanlışı” örtmesi karşılığı ceplerini dolduranlar, “korunaksız-önlemsiz” yapılarda insanların yaşayacaklarını söyleyenler var ya…

Her depremde, her sarsıntıda, her doğal yıkım sonunda yurttaşın “delik” cebindekini almak için çırpınanların topladıkları “yardımların” amacına yönelik değil de, bir zamanlar bir bakanın dediği gibi “duble yol yaptırdık” diyenler var ya…

Bilim insanlarının dediği gibi: “Deprem değil, dayanaksız yapılar öldürüyor!”

Depremin sorusu, “ne yapılabilir ki” değil!
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —