AKP VE MEB MESLEKİ EĞİTİMİN SIRRINI ÇÖZDÜ: FÜTÜVVETNAMELER VE BAŞ AHİLİK DÖNEMİ

Eskiye giderek yeniye ve geleceğe ulaşılabilir mi? AKP ve MEB her geçen gün sarığının altından daha bayat bir yumurta çıkarıyor. Zamanında ne kadar ideal bir sistemdi, çok tartışılır ama bugün o gün de olmayan bir çağda fütüvvet ve ahilik mesleki eğitimin ana ilkelerini oluşturacakmış, böylece mesleki eğitim rayına oturacakmış.

Eskiye giderek yeniye ve geleceğe ulaşılabilir mi?

AKP ve MEB her geçen gün sarığının altından daha bayat bir yumurta çıkarıyor. Zamanında ne kadar ideal bir sistemdi, çok tartışılır ama bugün o gün de olmayan bir çağda fütüvvet ve ahilik mesleki eğitimin ana ilkelerini oluşturacakmış, böylece mesleki eğitim rayına oturacakmış.

KIRŞEHİR SİLİKON VADİSİ Mİ, UZAY TEKNOLOJİLERİ FÜTÜVVET VE AHİLİK DERSLERİNDEN Mİ GEÇİYOR?

13 Mart’ta Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Kemal Şamlıoğlu, yanında Din Öğretimi Genel Müdürü Ahmet İşleyen ve Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Cevdet Vural da olmak üzere, mesleki eğitimin sırrının Kırşehir’de, fütüvvet ve Ahilikte olduğunu açıklamış: “Yeni bir mesleki eğitim politikası çıkacak. Bunda Ahilik ve fütüvvet derslerini seçmeli ders haline getirdik, program içinde ahiliği anlatacağız. İş ahlakı olmadan, Ahilik kültürü olmadan hiçbir şey olmuyor. Ne kadar güçlü sanayi yapıları oluştursanız da markalaşma sürecinin merkezinde iş ahlakı oluyor, o da işte 11. yüzyıldan bu yana taşıdığımız Ahilik kültürüdür. Helal 2 liranın haram 3 liradan daha büyük olduğunu, bereketin ve merhametin ticaretin merkezinde ne kadar kıymetli olduğunun yeniden anlaşılacağı müfredat yaklaşımlarını hayata geçireceğiz.” (https://meb.gov.tr/bakan-yardimcisi-samlioglu-kirsehirde-ziyaretlerde-bulundu/haber/33028/tr, 13.Mart 2024).

Ticarette bereket ve merhamet nerede durur? Hadi, bir bağ kuralım, fütüvvet ve Ahilik böyle bir şey mi, zaviyecilik, tarikatçılık, Ahilik bugüne taşınabilir mi, taşınırsa ne anlama gelir?

Kaldı ki Kırşehir Anadolu medeniyetlerinin tarihsel taşıyıcılığını mı yapmıştı, bilim ve teknoloji merkezi mi olmuştu? Veya bugün öyle bir yer mi? Bu yüksek bilgi ve teknoloji fütüvvetten mi, Ahilikten mi geçmişti? Bugün onlardan mı geçiyor?

AKP’ye göre öyle bir yer olsa gerek. Mesleki eğitimin formülü de Kırşehir’den, fütüvvet ve ahilikten geçecek. İşin yeri ve sırrı çözülünce geriye usta çırak buluşmasının Kırşehir’de yapılması, programlara fütüvvet ve Ahiliğin eklenmesi kalıyor.

MANTIK, BİLGİ, ETİK, ESTETİK BUNUN NERESİNDE?

Burada iddia edilenler ne kadar mantıklı, bilimsel, estetik ve etik? Bunları analiz edebilmek ve değerlendirebilmek için problemi ortaya koymak ve irdelemek gerekiyor. Önermeleri nelerdir; bu önermelerden bir argüman oluşuyor mu; argümanın öncülleri, bileşenleri, ayrı ayrı çıkarımları bilgi bilimsel, estetik, etik bir yan içeriyor mu; içeriyorsa bilgi bilimle, estetikle, etikle -bunların sağladığı bilgi ve duyarlılıkla- örtüşüyor mu?

SERBEST ATIŞ, SERBEST SAFSATA: İLERLEYEMEMENİN SEBEBİ GERİYE GİTMEMEKTE Mİ?

Biçimsel (formal) safsata argümanın biçimi ile ilgili iken serbest atış (informal safsata) içeriğe, anlama dairdir. En yaygını batıl/bilgi dışı inançlara dayalı atışlardır, anakronizmdir.

AKP’nin yönü ileriye mi geriye mi, ileriye gidecekken yolunu şaşırmış geriye doğru mu gidiyor, yoksa doğrusunu bulmuş da gerçekten ileriye gidiş geridekilerde mi bulunuyor?

“Fütüvvet nedir? Şimdilik İnalcık’tan bir pasaj aktaralım: “Fütüvvet teşkilatıyla şehir fityanını, genç işçi kitlelerini devlet disiplini altında örgütleme ve devletin kontrolünde bir çeşit milis kuvveti haline getirme işini, Abbasi Halifesi Nasir Li’Dinillah (1180-1225) ele almıştır. Hare/m şahların istila tehdidi altında bulunan halife, özellikle Anadolu Selçuk sultanlarına yaklaşmış, fütüvveti Anadolu’da yaymaya çaba harcamıştır. Bağdat’ta sufi şeyhler onun başlıca yardımcıları oldular.” (Halil İnalcık. Ahilik. Toplum, Devlet).

Haftaya fütüvvet ve Ahilik kendi dönemi içinde neydi, bugüne uyarlanabilir mi, anlamı nedir sorularına Abdülbâki Gölpınarlı’dan aktarımlarla, fütüvvetnâmelerden örneklerle devam edeceğim.

 


Adnan Gümüş

15.03.2024 21:35:00

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI