ANKETLERE KUŞKUYLA BAKMAK…

Anketlere ne denli inanırsınız bilmem, ancak “kuşkuyla” yaklaşmak önemlidir! Gittikleri bölgenin nabzını tuttuğunu sananlar, çoğu kez sorunun nasıl sorulduğunu, hangi katmanların dışarıda bırakıldığını görmezden gelir.

Anketlere ne denli inanırsınız bilmem, ancak “kuşkuyla” yaklaşmak önemlidir! Gittikleri bölgenin nabzını tuttuğunu sananlar, çoğu kez sorunun nasıl sorulduğunu, hangi katmanların dışarıda bırakıldığını görmezden gelir. Üstelik verilen yanıtlarsın içten olup/ olmadığını da düşünmezler! Anket dediğimiz şey, bir fotoğraf karesi gibidir; ışığı biraz oynattığınızda, açıyı değiştirdiğinizde, bambaşka bir sonuçla karşılaşırsınız.

Bugün önümüze konan anket tabloları, kimi zaman siyasetçinin elinde bir izlence aracına dönüşmekle de kalmayıp, kimi zaman medyanın manşet süsüne dönüşmesi durdurulamıyor. Oysa sokaktaki insanın sesi, pazardaki fiyatın dili, kahvedeki söyleşinin tonu çoğu kez bu rakamlardan daha çok şey anlatır. Kuşku, inanıp/ inanmamaktan öte düşünmenin ilk adımıdır. Çünkü sorgulamadan benimsenen her oran, yanıltma olasılığını artırır. 

***

Bilindiği gibi, önümüzdeki günlerde Asgari Ücret Belirleme komisyonu toplanacak. Bir şovdan ileri gider mi bilemem ama, toplantıya Türk-iş, Hak İş katılmayacak. İşveren sözcüleriyle devletin atadığı isimler aralarında oturup konuşacaklar, ilk toplantılarında çaylarını yudumlayıp pastalarını yiyecekler, sanki kırk yıllık ayrı gibi bir de özlem giderecekler, aldıkları üç/ beş asgari ücret çokluğundaki aylıklarının üzerine belki bir de “ek ücret” alacaklar, ilk toplantıyı böylece tamamlayacaklar…

Geçtiğimiz yıllardan anımsayalım; çıkışta gazeteciler “asgari ücret konusunda neler konuşuldu toplantılarda” denilince, “o konuya hiç girmedik, çayımızı içip pastamızı yedik” diye yanıtlamışlardı! Bu yıl işçi sözcüleri olmayınca daha rahat olacaklar, belki de “çalışanı ne kadar sıkarsan, o denli sana el açar; biz de hep el açtıracağız, ona göre bir aylık belirleyeceğiz” diye de aralarında geyik yapacaklar… Bunlar geçmişte yaşanmamış şeyler de değil, üstelik bir toplu sözleşme toplantısında Türk-İş Başkanının mikrofonu eliyle kapatarak “uzasa işi karıştıracağız, en azından kapatalım böyle” demesi günlerce konuşulmuştu!

***

Bunlar yaşamımızda izleri olan “anılar” olarak yerinde dururken, gerek ücretli çalışanların, gerekse emeklilerin, gerekse dünya ülkelerinde çalışanın yüzde beşi/ onu iken ülkemizde yüzde yetmişinin geçimi anlamına gelen “asgari ücretin” ne kadar olacağı ya da ne kadar olması gerektiği üzerine araştırmalar yapılıyor, anketler düzenleniyor! Metropol Araştırma bunlardan birini yapmış geçenlerde, “asgari ücret ne kadar olmalı” sorusuna yanıt aramış, hangi siyasi partili olduğunu sorarak sağladığı veriyi de medya aracılığıyla paylaştı, şöyle diyordu:

Türkiye genelinde katılımcıların yüzde 75’i, siyasi parti fark etmeksizin net asgari ücretin en az yüzde 50 zamla 33 bin 150 TL’ye çıkarılmasını destekliyordu. 28 ilde tabakalı örnekleme yöntemiyle 15-21 Kasım 2025 tarihleri arasında bin 830 kişiye yöneltilen soruya yüzde 74,5 oranında “yüzde 50 zam” yanıtı verildi. Yüzde 10’luk artışa destek yüzde 4,3, yüzde 20 artışa destek yüzde 4,4, yıllık enflasyona denk gelen yüzde 33 artışı savunanlar yüzde 10,5 oldu. Yüzde 6,3 fikir belirtmedi. Parti seçmenleri arasında da yüzde 50 zam istemi öne çıktı. AKP seçmeninin yüzde 66,2’si, CHP’lilerin yüzde 85,3’ü, MHP’lilerin yüzde 68,6’sı, İYİP seçmeninin yüzde 77’si, DEM Parti seçmeninin yüzde 82,4’ü en az yüzde 50 zam yapılmasından yana görüş bildirdi…

***

Bunun için işte “anketlere kuşku ile bakılmalı” diyorum! Anketörler öyle bir bölgeye gitmiş ki, yaşanan enflasyonun yüzde yetmişleri aştığı bilinmesine karşın, katılımcıların yaklaşık yüzde yirmisi, asgari ücret artışının yüzde on ile yirmi arasında olması gerektiğini söylemiş; yüzde yüzün her eksiğinin toplumun yarası olduğunu kanıksamamış! Şu an yirimikibin lira alan ücretliye yirmibeşbin lira ödenmesi gerektiğini düşünmek bile toplumun gereksinmelerinden ne denli kopuk bir katmanla içiçe yaşandığını gösteriyor bu sonuç! Anketörler doğru soruyu sormuş olsalar da, yanıt verenin “doğru kişiler” olup/ olmadığı “kuşku” duymaya yeter de, artar bile…

Aslında araştırma şirketlerinin “konuya ilişkin” soruları sormadan önce, soruya yanıt verecek olanların yaşadığını algılaması, gördüğünü anlaması, duyduğunu sorgulaması üzerine de üç/ beş soru sorsa, belki o zaman “anket sonuçları” biraz olsun “kuşkudan” arınırdı; ne dersiniz? 

 


Oktay EROL

9.12.2025 12:27:00

YAZARLAR


Oktay Erol Yazdı/ KOZAN “KONUŞAN HARİTALAR” LİSTESİNDE YOK!

MURAT SANCAK TUTUKLANDI

"AA MUHABİRLERİNE YÖNELİK ŞİDDETİ KINIYORUZ"

"MALİ DİSİPLİN, SÜRDÜRÜLEBİLİR BELEDİYECİLİĞİN TEMELİDİR! "

ŞAKA DEĞİL! GÜVERCİNLERE HACİZ

AVUKATI ZEYDAN KARALAR’IN TAHLİYESİNİ İSTEDİ

ADANA’DA YENİ BİR GAZETE: AOSB GAZETE

HER 6 KİŞİDEN 1'İ YALNIZLIKTAN ETKİLENİYOR

OBEZİTE UYKU APNESİNİ ARTIRDI!

“BU DÜZENE BOYUN EĞMEYECEĞİZ”

Düzgün COŞKUN Yazdı/ ARAŞTIRMA ÜNVANINI KORUYAN ÜNİVERSİTE

“TOM BARRACK ÜLKESİNE GÖNDERİLSİN”

İSRAFİL UÇURUM BAŞKANLIĞINA ADAY

MURAT SANCAK’IN AVUKATINDAN AÇIKLAMA VAR

BURHANETTİN BULUT YERİNİ KORUDU

BAHİS ADANA’DA MI BAŞLADI?

TUTUKLULUĞUNUN 150. GÜNÜNDE ADANA’DA MİTİNG