Nutuk, Atatürk’ün, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışından,1927 yılına kadar geçen dönemi, 400 belgeyle anlattığı, dünyada eşi görülmemiş, taklit bile edilemeyecek büyük bir eser, hatta eserlerin şahı bir Şah Eserdir.
Devir Atatürk’e hakaretin gelir getirdiği, seviyesi ne olursa olsun, o beyinlerde pirim yaptığı ve hiç ceza görmediği bir devir ya, tutmuşlar Atatürk’ü ağzı bozuk bir adam gibi göstermek amacıyla Nutuk’un küfürlerle dolu olduğunu ispat etmek için, o küfürlerin bir listesini sosyal medyada yayınlamışlar.
Bildiğim ve takip edebildiğim kadarıyla, hiçbir haberi belgesi olmadan yayınlamayan ODA TV de bunları derlemiş, toplamış Nutuk’taki sayfalarıyla yayınlamış. Bence, bunları sosyal medyada yayınlayanların yüzüne çarpmış ve demiş ki, “Öncelikle, Nutuk’taki ifadeler “küfür” değil, sadece bir kısmı ağır sözler…Ve bu sözler, Milli Mücadele’ye karşı çıkmış kişiler için söyleniyor.Bunu biz değil, bu satırları kaleme alan isim de öyle açıklıyor.”
Diyor ki meczup,“Nutuk’ta ilk dikkati çeken nokta, Milli Mücadele sırasında ve sonrasında herhangi bir nedenle ve herhangi bir ölçüde Gazi’nin emir ve iradesine karşı çıkmış olan istisnasız herkesin, vatan haini, satılmış, özel çıkarlar peşinde koşan, ya da en hafifinden gayriciddî veya aptal kimseler olarak sunulmalarıdır.”
Nasıl sunmalıydı, be adam. Haine hain denmez de ne denir. Anlıyorum, bir şeylere kılıf uydurmaya çalışıyorsunuz ama tutmaz, uymaz, yakışmaz.
Siz anlamazsınız, anlasanız da anlatamazsınız çünkü doğruyu söylemekten korkarsınız. Bakın Atatürk ile röportaj yapan ABD tarihinin en saygın gazetecilerinden Clarence Streit’ın özel notlarında Atatürk nasıl anlatılıyor:
“Böyle adamlara az rastlanır. Kendine güvenen biri. Yakışıklı, idealist, hayallerini gerçekleştiren bir hayalperest.Kültürlü, hep iyi giyiniyor. Kibar. Rafine. Anadan doğma bir centilmen. Nazik. Doğuştan lider. Onunla konuştuktan sonra halkının ona neden güvendiğini anladım. Beni çok etkiledi. Uğruna can verilebilecek bir adam.”
İşte bu satılıkların sosyal medyada “küfür” diye yayınladıkları liste:
“Bedbaht”, sayfa 6
“Hainaneteşebbüsat”, sayfa 7
“İnsanlık evsafından mahrum”, sayfa 13
“Menfi ruhlu kimseler”, sayfa 38
“Zavallılar”, sayfa 71
“Zevatı malumenin hıyaneti”, sayfa 120
“Zatı gafil”, sayfa 180
“Her türlü habaset ve hıyanet ve acz ü meskenet”, sayfa 180
Şeytanetkâr tedbirlerle milleti iğfal etmek”, sayfa 200
“Şahsi hırs ve menfaat veya hiç olmazsa cehalet”, sayfa 201
“Aciz zavallılar”, sayfa 225
“Akıl ve ferasetlerindeki mahdudiyet”, sayfa 225
“Tab’ ve ahlaklarındaki za’ıf ve tereddüt”, sayfa 225
“Milleti iğfal ve meskenete irca maksadı güdenler”, sayfa 228
“Nazır diye toplanmış birtakım sebükmağzan”, sayfa 230
“Alçak bir padişahın deni fikirleri”, sayfa 230
“Heyeti fesadiye”, sayfa 235
“Mülevves bir tahtın, çürümüş, çökmüş ayakları”, sayfa 688
“Aciz, adi, his ve idrakten mahrum bir mahluk”, sayfa 694
“Pespaye”, sayfa 694
“Gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet”. sayfa 8
Bunlar küfürse, her gün duyduklarımız ne, Allah aşkına? Yazıyı bir küfürle bitireyim diye düşündüm ama Üstün Dökmen’in bir sözü finale daha çok yakıştı.