Şeyh Sadi Şirazi, Gülistan adlı eserinde anlatır:
Sasani Hükümdarı Hüsrev-i Nuşirevan ava gitmiş, kebap yapılıyor, tuz unutulmuş, yok. Görevliler bir köye gidip tuz getirecekler. Şöyle bir diyalog yaşanır:
Hükümdar: Tuzun bedelini doğru dürüst ödeyin.
Görevliler: O kadar tuzdan ne olacak sanki?
Hükümdar: Melik, köylünün bağından bir elma koparıp yerse, kullar arkadan gelip bütün ağacı devirir.
Kıssadan hisseler:
1. Yağmacılık, yukarıdan aşağı yayılır.
Siyasal erki elinde bulunduran siyaset-bürokrasi-sermaye üçlüsü, "devlet malı deniz, yemeyen domuz" özdeyişinden hareketle kendilerine servet transferi yaparsa, aşağıdakilerde “benim başım kel mi?” diyerek güçleri, olanakları yettiğince bu çapula ve yağmaya katılırlar.
Beşli çete olayı, siyaset-bürokrasi-iş adamı üçlüsünün vurgun düzeni, buna en iyi örnektir.
2. Balık baştan kokar.
Bu atasözü, kötü bir işin, yönetici ya da baş durumunda olanlardan başladığını, yöneticilerinin tutumu bozuk olan bir toplumda her şeyin bozuk olacağını anlatır.
Bozulmaya yüz tutan bir balık, kuyruktan değil kafa ve gövde kısmından kokmaya başlar.
3. İmam yellenirse cemaat ishal olur (!).
Baştakinin küçük bir suç işlemesi, onun buyruğu altındakilerin büyük suç işlemelerine yol açar.
Bir işyerinde ya da bir toplumda yöneticiler hata yaparsa, bu hata zaman içerisinde halka ya da çalışanlara da yansır. Hatta halk ve çalışanlar çok daha büyük hatalar sergileyebilirler.
3Y sloganıyla (Yoksulluk, Yolsuzluk, Yasaklar) iktidara gelirsin, 23 yıl sonra bu sorunlar daha da katmerleşirse, bu halka nasıl yansır? Devletin bakanlarının evlerinde ayakkabı kutularından para saçılırsa, toplumun büyük çoğunluğunda ahlâk erozyonu yaşanır mı?
Çözüm: Ya devlet başa, ya kuzgun leşe.
Padişah 2. Mahmut'un bu sözü, III. Selim'in öldürülmesinin ardından büyük bir kararlılıkla söylediği rivayet edilir. Bu ifade, Osmanlı'nın içinde bulunduğu karmaşayı ve devletin bekası için ya düzenin sağlanması ya da yok oluşun kaçınılmaz olduğunu vurgulamaktadır.
Devlet olmazsa ya da güçsüz veya zayıf olursa ülkede anarşi, kaos, başıbozukluk alır başını gider. Ancak devlet adil olmalı, ülkede adaleti sağlamalı, topluma hizmet etmesi gerektiğini bilmelidir.
Konfiçyus der ki: "Hükümdar adil olursa kanuna gerek yoktur; hükümdar adil değilse kanunun anlamı yoktur."
Bugünkü başkanlık sisteminde evliyayı cumhurbaşkanı yapsanız, bir süre sonra güç zehirlenmesine uğrar, devlet zorba duruma düşer. Toplum ise bu sürece zamanla ayak uydurur. Sonuçta; “akvaryumdaki su pis ise, içindeki balıklar eninde sonunda, erinde gecinde ölürler.”
Çözüm; güçler ayrılığıdır, demokratik parlamenter sistemdir.
Çözüm; balığı baştan kokutmamaktır.
26 Haziran 2025.
Mahmut TEBERİK
m.teberik@gmail.com