Oktay EROL

Tarih: 19.06.2019 16:42

BAŞKAN KARALAR'I ANLAMAYA ÇALIŞIYORUM...

Facebook Twitter Linked-in

Tozpembe umutlar dağıtarak, kapkaranlık yollara gidişi gizlemeye çalışanlara, ya da bilerek çıkmazlara sürüklemeyi erek edinenlere denecek çok söz olmalı…

Olmadı mı?

Fettullah’ın tüm ayak oyunlarını özgürce sergileme gücü bulduğu süreci, tüm kamu olanaklarının ayaklarına serildiği günleri, ‘birlikte yürüdük biz bu yollarda’ şarkısının güzelim anlamının bile kirletildiği yaşam kesitini diyorum…

Öyle “güzel günler görecekti” ki insanımız…

Öyle “sevilesi yüzlere” tanık olacaktı ki…

Öyle “inanılası sözler” duyacaktı ki…

En küçük eleştirenlerin üzerine yürüyen ‘aldatılmış’ kalabalığı da unutmadınız kanımca.

Bence de unutmayın; bu ülkenin yurttaşlarının yüzünü bu denli asanları elbette ki unutulmamalı!

***

Bizi “güzel günler” mi bekliyor?

İnsan aşkına çevrenize bakın, sokağa bakın, sinema salonuna bakın, cami avlusuna bakın…

Ne görüyorsunuz?

Nazım’ın sözünü ettiği “mutluluğun resmini” göreceğiniz yeri bulabilirseniz aşk olsun!

Tevilerin haber saatlerinde, siyasetçilerin ya da ‘kanaat önderleri’ denilen tartışmacıları dinleyip de gerilmeyen, başını eğmeyen, içi daralmayan kaç kişi kaldı toplumda?

Bugüne değin tartışılan hiçbir konuda, hiçbir izlencenin, hiçbir konuşmacılarının birbirine ‘sizin dedikleriniz doğru’ denildiğini duyup, ‘bu konuda doğruyu bende öğrendim’ dediğiniz oldu mu gelecek aşkına…

Birini söyleyin bana…

Ortada yüksek bir koltuk, sağında-solunda konuklar için üçer koltuk; sağdaki bir şey söylese soldaki, soldaki konuşsa sağdaki, hiç biri olmasa da oturumu yöneten izleyicilerin zamanını çalmaktan başka ne yapıyorlar anlayamıyorum…

Tevi karşısında benzer oturumlar yerine dizileri karıştırıyorsunuz…

Bir yerde silahlar çekiliyor, kurşunlar dökülüyor, insanlar öldürülüyor, tuzaklar kuruluyor…

Bir yerde ilişkilerin bitmişliği, kangren olmuş bir kuşak, hangi ekonomik kanaldan beslendiği belirsiz karmaşıklıklar…

Bir yerde kadın denilmeden, çocuk denilmeden, yaşlı denilmeden, her şeyden çok da insan denilmeden zaman çalan izlenceler…

Güzel şeyler mi bunlar?

***

Tozpembe umutlar yerine, ‘ne olduğumuz’ bilinmeli, konuşulmalı, tartışılmalı ki sonuca varılsın!

Başka bir yolu var mı bunun?

Siz istediğinizce ‘paramız var ki dışarıdan tarımsal ürün alıyoruz’ diyen Tarım Bakanının sözünü anlamayıp geçin! Hemen yanı başınızda kan ağlayan tarım üreticisinin sorunlarını yok etmeye, ya da çözmeye, daha da önemlisi dışa bağımlılığın artışının önüne geçmeye yetecek mi?

Hiçbir insan; toplum, piyasa, yaşam öngörüsü olmasa bile bu gidişin karabasanlara gidiş olduğunu bilir! Bu denli dışa bağımlılık sürerken, içeride üretimin tırpanlanmasının geleceği körelteceği düşünülebilir!

Bizde düşünülmemesinin, saklanmasının nedeni ab bir bilinebilse…

***

Yüzümüzü asmayan, gördüğümüzde ‘yaşamı’ anlamlandıran bir şeyler olmalı ama…

Birkaç gün önce Adana Anakent Belediyesi Meclis Toplantısı’ndaydım…

Güzel ‘şeyler’ duymalıydık!

Güzel ‘gelişmeler’ görmeliydik!

Hüseyin Sözlü döneminde de katılmıştım birkaç kez. O toplantılarda da ‘iktidar’ partisinin sözcüleri belediyeyi kıskaca almak için her tür sözü ‘düzeltme gereği’ duymadan söylediklerine tanık olmuştum! Bugün de aynı! Yine ‘iktidarın’ sözcüsü, bu kez Zeydan Karalar’ı meclisteki sayısal çoğunluktan dolayı köşeye sıkıştırmaya çalışırken sözü edilen konuları sanki ‘ilk’ gibi anlatması salonda bulunanlardan çoğunu düşündürdü kanımca…

Gündemin içerisinde bulunan sivrisinek, masraflar, bankamatik çalışanları, çıkarılacak işçiler, yeni görev değişiklikleri… Tüm bunların konuşulmasına-tartışılmasına elbette gerek duyulmalı ancak, sanki bu güne değin yeni göreve gelen belediyelerin tümünde benzer konular yokmuş gibi Başkan Karalar’ı sıkıştırma eylemi, buna karşın Karalar’ın konuyu yüzeysel bırakmayı yeğlemesi…

Başkan Karalar’ı anlamaya çalışıyorum…

Toplantıda yaşananlardan dolayı yorgundu! Daha doğrusu meclis üyelerinin Adana için bir şeyler yapmak yerine, Karalar’ı söylemleri üzerinden susturmayı denemeleri yaşanmamalıydı.

***

İçim daraldı. Adanalının güzelliğinden başka her şeye yer verildi de, bunca bungunğun arasında bu denli savurgan oluşun nedenleri askıda tutuldu!

Yüzümüzü asmasın, diyordum da; tevideki siyasetçilerden, tartışmacılardan ayrı durur yanı yoktu ki toplantının…

Yayla çardağının ana direklerinin sarsıldığını sandım…

Bir evimiz kaldı sevinebileceğimiz…

Bir eşimiz, çocuklarımız, dostlarımız…

Yalan mı?
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —