BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN (!)

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN (!)

Bugün 15 Temmuz.
Bugün, Demokrasi ve Milli Birlik Günü(!)
Bugün ülkemizde, dünyada eşi benzeri yaşanmamış bir bayram kutlanıyor.
Kutlansın kutlanmasına da bu bayramda bir gariplik yok mu?
Anımsayın, 2002 ve sonrasında;
Amerika’nın güdümünde bu güzelim ülkeye ılımlı islamı getirmek isteyen güçler işbirliği yapıyor.
Yargı, yürütme, yasama ele geçiriliyor.
Silahlı kuvvetler darmadağın ediliyor.
Basın hallaç pamuğu gibi atılıyor.
Aykırı söz söyleyen, farklı düşünen asker, sivil herkes Silivri’yi boyluyor.
Ülkeyi ele geçirme sürecinde sona doğru yaklaşılmışken “iktidar paylaşılmaz” kuralından hareketle ortaklardan biri diğerine kazık atıyor.
Sonra dünya tarihinde bir ilk yaşanıyor. 15 Temmuz 1916 da, saat 21.00 de, Levent Kırca’nın daha önce televizyonda bire bir oynadığı skeç benzeri saçma sapan bir darbe girişimi oluyor.
Asıl gariplik darbe girişimi sonrası yaşanıyor.
Dönemin Genel Kurmay Başkanı bugün Milli Savunma Bakanı. Güya dereyi geçince at değiştirilecekti. Bırakın değiştirmeyi bizim at terfi etti, küheylan oldu. Bugün Milli savunma Bakanlığını yürütüyor.
Dönemin MİT Müsteşarı halâ yerinde. Daha yukarısı olsa o da terfi ederdi.
Dönemin başbakanı bugün Cumhurbaşkanı.
Erzurumlu vaizin karşısında el pençe divan duran, sofrasında yemek yeme onuruna ulaşmış bütün siyasiler bugün yerlerinde. Yardım ve yataklık mı dediniz? Hadi canım sende.
Üstelik traji komik olay fırsata dönüştürüldü. Şaibeli bir referandumla tek adam rejimi dayatıldı. Yasama, yürütme, yargı, basın, aklınıza ne gelirse ülkedeki bütün güçleri tek kişi yönetiyor. Kuvvetler ayrılığı mı dediniz, fren denge sistemi mi dediniz, onlar tarihe karıştı.
“Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozardı'. Ve öyle oldu. Güçlerin birbirini denetleyip dengeleyecek şekilde ayrılması, devletin buna göre yapılandırılması gerekiyordu.
Öyle olmadı ve gelinen nokta: Ekonomik kriz, ülkenin bağımsızlığını riske sokacak boyutta borç yükü, Amerika ve Rusya, bazen de Avrupa Birliği arasında pinpon topuna dönmüş bir Türkiye.
Bırakın kurumsallaşmış bir şirketi, bir aile şirketinde bile büyük hata yapanlar affedilmez, işten el çektirilir, yani kovulur. Maşallah bizimkiler her hatadan sonra bırakın kovulmayı terfi ediyorlar.
17 yıl boyunca yaptıkları her hatanın sonunda “Allah affetsin” diyorlar. İyi de Allah kişisel suçları affeder. Sen koca Türkiye Cumhuriyetini sarpa sardır, sonrada “Allah affetsin” de.
Oysa Allah devlet işlerine karışmaz. Neden mi? Peygamber öldüğünde Arabistan’da devlet değil, aşiretler vardı. İslamiyet bir devlet dini değildir de ondan.
Hadi diyelim ki Allah büyük, affetsin affetmesine ama kayık küçük. Kayık su alıyor, kayık batacak be adam.
Olayın en komik yanı ise şu: Adamlar, başarısızlıklarını bayram diye bize kutlatıyorlar.
E ne diyelim, bayramınız kutlu olsun!
15 Temmuz 2019
Mahmut TEBERİK

Mahmut TEBERİK

16.07.2019 18:34:19

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI