BENİM KUŞAĞIM ÜLKESİ İÇİN ÇALIŞMAK ÜZERE YETİŞTİRİLDİ

BENİM KUŞAĞIM ÜLKESİ İÇİN ÇALIŞMAK ÜZERE YETİŞTİRİLDİ

Herkese günaydın, iyi bir hafta sonu olsun. Ancak ben bu sabah kalktığımda saate baktığımda 06 50'yi görünce günü Pazartesi sanarak işe geç kaldım diyerek hızlıca giyinip yola çıktım. Ancak dışarı çıkınca sokakların sakinliğin verdiği kuşku üzerine günün Pazar olduğunu hatırlayıp ve geri döndüm. Tabii bu arada eşim halen bu gelişmeden habersiz. Eve giriş çıkışımın nedeni fark etmedi. Hasan dedemin “aş da sabahleyin iş de sabahleyin” sözü çalışma ilkem olduğunu unutmuyorum. Laboratuvardaki öğrencilerimde çoğu sabah bu ifade ile işe başlarlar.

Benim kuşak, bizler “Vatan-Millet Sakarya” diyerek Cumhuriyetin kuruluş felsefesine uygun olarak vatanseverliğimizi ve önceliğimizi ülkemizin muhasır medeniyetler düzeyine çıkmasına vermiştik. Bunu da okuyarak, çalışarak çabalayarak öğreneceğimizi ve öğrendiklerimiz üzerinden de toplumu eğiterek ülkenin kalınmasına katkıda bulunacaktık. Öyle yetiştirilmeye çalışıldık.

Bizden önceki ve benim kuşak çoğunlukla kamuda memur olarak çalışmayı tercih etti. O dönemde özel sektörde çok yoktu. Benim kuşakta kamuda iş bulmayan ve özel sektörde zorunlu olarak çalışanlarda çok başarılı işle çıkardılar. Çoğu sonradan çok zengin de oldular. Ancak halen çoğunun önceliği ülkenin gelişmesi ve demokratik bir toplunun oluşturulmasından yana. Son yıllarda kamudaki düşük maaş olgusu dışında halen benim kuşağın insanları önceliğini kamuda çalışmaya veriler diye düşünürüm.

Babam memur olmamı, özelliklede öğretmen olmamı istiyordu. Çünkü gördüğü saygın memur öğretmendi. Toplum halen öğretenlere-öğretmenlere büyük saygı ve hürmet etmeye devam ediyor. Halen bağımsız olarak basında yazan, fikir üreten ve eleştirel düşünmeyi tolumun önüne koyarak ülkenin sorunlarına alternatif çözüm üretenlerin çoğunluğu bütünlüklü bir kamu yaklaşımla ülkenin gelişeceğini ve toplumun demokratikleşeceğini düşünenlerdir.

 

Benim Kuşağımda İnsanlar Hangi Görüşten Olursa Olsun Daha Naiftiler

Benim ve benden önceki kuşağın memleket sevgisi ve meselesi salt bir siyaset olsun diye değil,  'mış' gibi yapıp bir yerde bir köşe kapmak, bir yerlere çökmek, çok para kazanmak için hiç değildi. Önce iyi bir insan olmak, kimseyi küçümsemeden, aşağılamadan, ötekileştirmeden insanı insan görmek temel bir erekti. Dünya malın bile olsa, okula git, çalış, öğren ve bir yerde iş tutarak topluma ve vatan olan borcumuzu ödemek üzere eğitildik. Yalan söyleyerek başkasının önüne geçmek, bencillik yapmak, hak etmediğini istemek, başkasının yerine sınava girmek, kopya çekmek benim kuşağımdaki çoğu arkadaşımda böyle şeyler çok yaşanmadı. Tam tersine dayanışma, yardımlaşma, İMCE anlayışı toplumun çoğunluğunda hâkimdi. İş yerinde işten eken kaçmayı, kime görmeden bugün arkadan kaybolayım, tembellik etmeyi hiç aklımıza bile getirmezdik. Hiç bir zaman bırakın hak etmediğimizi, hak ettiğimizi bile istemekten utanır olduk. Halen de saba erkenden kalkar işimize gider, hiç bir beklenti içinden olmadan hem de işini kutsal ekmek kapısının ötesinde omuzlarında ülkenin vatandaşlarının verdiği vergilerin yükü ile daha çok hizmet etme bilinci ve farkındalığı ile çabalamaktayız.

Memlekete hizmet etmek, mutlaka siyaset yapmak için bir siyasi partide vs. olmak gerekmiyor. Yaşamın her alanında toplumun sorunlarına dokunmak, önemli bir eser bırakmak, bir kaç insanın eğitimine destek vermek bile ülkesine hizmet etmek demektir. Yaşamın kendisi siyaset değil mi?

 

Benim Kuşağım Dayanışmayı, İlkeli Olmayı Benimsedi, Ancak Topluma Benimsetmekte Yetersiz kaldı

Ancak ilkesel duruşumuzu ve dayanışma içinde toplumu eğiterek ülkenin kalkınması başaramadılar. Sanırım sanayi toplumunu yaşamadan iletişim teknolojileri çağının içinde kendini bulan bu dönemin kuşağın kapitalizmin ağır dişleri arasında varlık mücadelesine yenik düştüler.

Ancak ne yazık ki halen bizler gibi varlığını ülkesinin gelişmesine adayarak çalışanlar hep kötülenirler. Ülkesine toplumuna yanlış yapmamış, köyünde ilçesinde örnek olmaya çalışmış, halende can hıraş çalışan ve çalıştığının karşılığını almayan bu inşaların kıymeti bilinmez oldu. Halen çevreme baktığımda memleket hiçbir beklenti içinde olmayan hiçbir makam mevki talep etmeyen, üç kuruş fazla alayım diye yırtınmayan kişilerin omuzunda gittiğini görüyorum.

Yine de çağın gerisinde kalmış olmakla suçlanan, yeri gelince “dalga geçilen, alay edilenler” olarak ülkemize hizmet etmekten gocunmuyoruz.

Geriye doğru baktığımda diyorum ki; ne mutlu ki annemiz ve babamız bizlere doğru dürüst olmayı, kimsenin malına canına el uzatmamayı, çalışkan olmayı ve insanları ayırt etmeden a hizmet etmeyi öğütlemişler. Eli öpülesi öğretmenlerimiz bizlere yurttaş olmayı öğretmişler.

 

Her ne kadar gün Pazartesi olamasa da, çalışmaya evde devam edelim.

İbrahim Ortaş, iortas@cu.edu.tr

3 Aralık, Adana

İbrahim ORTAŞ

3.12.2023 09:44:18

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI