Bıksanız da, sıkılsanız da, bu konuyu gerekli gördükçe hatırlatacağım. Çünkü çok unutkanız.
I. Perde: “PKK’nın meclisteki uzantısı DEM kapatılsın. DEM’i kapatmayan Anayasa Mahkemesi de kapatılsın. DEM’le demlenen CHP de kapatılsın.” Sonra Meclis tatile girdi, Bahçeli’ye vahiy geldi, ruh değiştirdi. 1 Ekim 2024’te yeni ruhuyla, Meclise geldi, kendi koltuğuna oturmadan, bir türlü kapattıramadığı DEM’lilere gitti ve hürmetle ellerini sıktı.
II. Perde: Esas oğlan, gücü yettiği kadar, boyun damarlarını şişirerek haykırdı. “Sayın Öcalan Meclise gelsinnn. DEM’in grup toplantısında konuşsunnn. PKK kendisini feshetsinnn. Ön koşulsuz olarak silah bırakacağını söylesinnn. Umut hakkından faydalansınnn.”
Ara sahneleri boş verin. Herkes rolünü oynadı, bugünkü duruma geldik. Sanırım silahların ne olduğu konusunda milletin haberi yok ama ön koşulsuz koşullar aralıksız geliyor.
DEM, Bahçeli ile görüştü. Hem de canlı ve sesli olarak. Sonra AKP ile bir görüşme yaptı. Konu açılım süreci, infaz düzenlemesi ve elbette anayasa idi. AKP Grup Başkanı Abdullah Güler, “Samimi, dostane paylaşımlarımız oldu. Her konuda karşılıklı fikirlerimizi paylaştık. Onların önerileri oldu. Bizim farklı değerlendirmelerimiz oldu. İlerleyen zamanlarda daha detaylı açıklama yapacağız,” dedi. Bakalım neymiş onların önerileri:
Bunlar zaten “ön koşul” falan değil. Laf ola beri gele türünden basit şeyler. İnfaz düzenlemesi 55.000 mahkumun tahliyesini ön görüyordu. Sezai Temelli dedi ki, "İktidar maalesef böyle bir adımı atmadı. Yarın gelecek pakette hasta ve yaşlı tutsaklara dair bir düzenlemeyi göreceğiz. Beklenen infaz düzenlemesi sonbahara bırakıldı."
Hükumet ön koşuldan ne anlıyor, bilmiyorum. Ama adamlar “örgüt suçları” krizinin bir an önce çözülmesini istiyorlar. Örgüt hangisidir, örgüt suçları nelerdir, bundan doğan kriz nedir, bilemiyorum. Belki ileride Orhan Gencebay, Hülya Koçyiğit gibi akiller açıklarsa öğreniriz.
Şemdin Sakık, 15 Mart 1998’de, Irak’ın kuzeyinde özel bir operasyonla yakalandı. Elazığ-Bingöl yolunda 33 silahsız askerin şehit edilmesi ve 251 silahlı eylemden sorumluydu. Ayrıca Ergenekon davasında “Deniz” adıyla gizli tanık olarak ifade vermişti. Fırsat bu fırsat, Bahçeli’nin bahsettiği “umut hakkından” yararlanmak için dosyasının yeniden incelenmesini istedi. Dosya incelendi. Bir usulsüzlük yoktu. Talep reddedildi. Galiba şimdilik…
Bir inci de, nevzuhur Tuncer Bakırhan’dan: “Hem Kürt halkında, hem Türkiye halklarında yürüyen sürece ilişkin bir tereddüt, bir güven sorunu var.” Cin olmadan adam çarpıyor. Türkiye’de ne varmış? Kürt Halkı. Yani Kürt Milleti. Geri kalan ne? Türkiye halkları. Yani Türk yok, Türkiye var. Türk Milleti yok, Türkiye halkları var. Hem de bir sürü. Şu tereddüt bir aşılsa da bunların toprak talebini de bir görsek.
Üzülerek söyleyeyim ki (Takip edebildiğim kadarıyla) bu sözlere bugüne kadar hiçbir kişi ve kurum tepki göstermedi. Biraz daha bekleyelim bakalım, terbiye sınırını aşan daha ne hakaretler yiyeceğiz. Hem de satır aralarında, kelime oyunlarıyla
Not: 7.maddeye dikkat.