Mahmut TEBERİK

Tarih: 17.05.2014 12:24

Bir Avuç Kömür İçin…

Facebook Twitter Linked-in


 

Bir avuç kömür için bir ömür verenler…

Soma’da yaşanan acı, gözyaşı, elem, ızdırap değil, kömür karası hiç değil, Soma’da yaşanan Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin, yönettiğini sananların yüz karasıdır.

Trafo patlaması dediler, yalan çıktı.

Maden ocağının sahibinin “500 işçinin 15-20 gün ihtiyacını karşılayacak yaşam odaları oluşturdukları” iddiası kuyruklu yalan çıktı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı; yaşanan faciayı 1800 lü yılların İngiltere’siyle kıyasladı, tamamen aldatma, çarpıtma, demogoji, palavra çıktı.

Gerçek ne idi? İngiltere 1800 lü yıllarda madenleri daha yeni bulmuş ve işletmeye başlamıştı.

Bizim Başbakan, siyaset meydanlarında Türkiye’ye 2023 yılını hedef gösterirken, kriterleri 1800'lü yıllarda kalmıştı. Belli ki, 2023 ü anlayacak, özümseyecek vizyondan yoksundu.

Yine Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı; “bu kazalar madencilik mesleğinin fıtratında, yani doğasında vardır” dedi, kelimenin tam anlamıyla cahil olduğu ortaya çıktı.

Oysa günümüz dünyasında kabul edilen anlayış; “iş kazaları ve meslek hastalıklarının kader, kısmet, şans olmadığı, tamamen önlenebilir olduğu, önlemenin ödemekten iyi ve ucuz” olduğudur. Günümüz dünyasında aksini iddia edenlere iyi gözle bakmazlar.

Başbakan, ciğeri yananlara fırça atıyor, ekibi ise tekmeliyordu.

Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı: “2012 yılından beri bakanlığımızca kaza olan madende mevzuat yönünden bir eksiklik bulunamamıştır” dedi, bu açıklamayı Soma’lı maden işçisi “denetim yapan müfettişler denetlenmelidir” diyerek yalanladı.

Yaşanan faciaya iş kazasıdır dediler, gene yalan olduğu, yaşananın iş cinayeti olduğu ortaya çıktı.

ÇSGB İş Teftiş Kurulu Başkanlığı; övüne övüne, kasıla kasıla amaçlarının işyerlerini cezalandırmak olmadığını, eskiden olduğu gibi “öküzün altında buzağı aramadıklarını”, “önleyici ya da proaktif denetim yaptıklarını anlatıyorlardı. Bu savlarının da koskoca bir aldatmaca olduğu, sorunu çözmediği orta çıktı.

Maden şirketinin eğitimli ve donanımlı bir acil durum ekibinin olmadığı ortaya çıktı. Faciaya etkin müdahaleyi TTK ekiplerinin yaptığı görüldü.

Soma cinayetinde, işçi sınıfının örgütlü mücadelesini bölmek, etkisiz bırakmak, sömürüyü katmerleştirmek, birilerini semirtmek için getirilen özelleştirme ve taşeron sisteminin kölelik düzeni olduğu bir kez daha kanıtlandı.

Cumhuriyetin tüm birikimleri iktidar yakınlarına, Bilal ERDOĞAN’a avantayı bastıranlara peşkeş çekildi. Yetmedi işletmeler yakınlara taşeron sitemiyle devredildi. Tahsil edilemeyen özelleştirme paralarına aflar çıkarıldı. Bedelini ise Soma halkı, ölerek, yetim ve dul kalarak ödedi.

Halkımızın oy hesaplarıyla yaktığı bedava kömürün bedelini Soma halkı ödedi. Halkımızın bugüne kadar sobasında kömür değil, soma işçisini yaktığı görüldü.

Kimsenin kuşkusu olmasın, bu facianın bedelini maaşını işverenden alan, hiçbir iş güvencesi olmayan, buna karşılık bu işin bütün sorumluluğu üzerlerine yıkılmış iş güvenliği uzmanları, madende görev yapan daimi ve teknik nezaretçiler ödeyecektir. Şu an Türkiye’de bu insanlara “körler mahallesinde ayna, müslüman mahallesinde salyangoz sattırıyorlar”.

Akvaryumdaki su pis ise içindeki balıklar erinde geçinde ölürlermiş. Bu tespite rağmen, sistemin bozuk olmasına rağmen, TMMOB ve bağlı odalar, bu madende görev yapan uzman ve nezaretçileri sorgulamalı, yanlışı olanları onur kuruluna vermelidir.

Herkes emin olsun, mahkemelerde, Zonguldak Kozlu da olduğu gibi bu kazanın da “kaçınılamaz” olduğu bilirkişi raporlarıyla tescil ettirilecektir.

Bu madene önleyici denetim anlayışıyla ve talimatıyla gönderilen iş müfettişleri hakkında soruşturma bile açılmayacaktır.

Yarım yamalakta olsa “emek, en yüce değerdir” diyen Cumhuriyet Halk Partisi, haklı olarak bütün yayın organlarında var gücüyle hükümete yüklenecektir. Ama aynı Cumhuriyet Halk Partisi, taşeron ve alt yüklenici sisteminin ortadan kaldırılması için kanun teklifi vermeyecektir.

Ve son olarak, asıl dram, asıl felaket, maden işçilerinde çok yaygın olan ama ülkemizdeki niyet ve sistematik eksikliği yüzünden pek bilinmeyen pnömokonyoz, yani toz hastalığıdır. Bu hastalık maden işçilerinin geleceğini karartmaktadır. Bu hastalığın araştırması kısmen Zonguldak’ta yapılmaktadır. Ancak, ülkenin geri kalan yörelerinde hiçbir araştırma yoktur.

Bir avuç kömür için bir ömür verenler…

Madenin derinliklerinde, dehlizlerde ve kör kuyularda evine ekmek götürebilmek için canını yitirenler…

Ve geride kalan sizler; analar, babalar, kardeşler, yetim kalan bebeler, dul kalan gelinler…

Ve benim güzel ülkemin, onurlu ve güzel insanları…

Sizler bunu haketmediniz…

Dinle sevgili yurdum,

Sen benim için vatansın, yurtsun.

Sen benim için Anadolu’sun. Sen, şairin dediği gibi …dört nala gelip uzak Asya’dan, Anadolu’ya bir kısrak başı uzanan cennetsin, cehennemsin…

Sen benim için dünyanın harikalarından birisin. Sen de yok yok. Sen, üzerinde yaşayan insanların tüm gereksinimlerini karşılayacak engin kaynaklara sahipsin.

Buna rağmen senin coğrafyana yayılmış, seni yurt bilmiş insanların çilesi bitmiyor.

Çünkü seni, para için ruhunu şeytana satmış insanlar yönetiyor.

Çünkü seni kendi şahsi, parti, tarikat çıkarları için pazarlayanlar yönetiyor.

Çünkü seni, bir kulağı İsrail’de, diğer kulağı Suudi Arabistan’da, her iki kulağı birden Amerika’da olan bu şeytan üçgeninde denge arayan, ayakta kalmaya çalışanlar yönetiyor.

 

16 Mayıs 2014.

Mahmut TEBERİK
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —