BİR OYUNU BİLE HEBA ETMEDİ

BİR OYUNU BİLE HEBA ETMEDİ







Dedem tam yüz beş yaşında vefat etti. Yedi çocuk sahibiydi. Üçü dedem asker olarak Yemen’e gitmeden önce, dördü de Yemen’den döndükten sonra ikinci eşinden doğmuştu. Annem ikinci eşindendi.





Dedem, annem için ideal bir babaydı. Bir Atatürk’le, bir de dedemle gurur duyardı. Bana, Atatürk’ü anlatmasa dedemi anlatır, dedemi anlatmasa Atatürk’ü anlatırdı. Atatürk’ten söz ederken, “Memleketimizi kurtarmak için ne zorluklar çekti. Tek başına tüm dünyaya meydan okudu. Allah ondan razı olsun. Bizi düşman elinde bırakmadı” derdi.





Dedem savaş sonrası evde, çarşıda, bağda, bahçede Atatürk’ten o kadar çok söz etmiş, çocuklarına o kadar çok onu anlatmıştı ki, annem ikinci baba olarak Atatürk’ü bilmişti. Ben, annemin anlatılarından dedemle birlikte Atatürk’ü de tanımıştım, hem de daha ilkokula bile başlamadan, elime defter kitap almadan.





Annem, Dedem için, “Gerçekten soyadı gibi çok bilgiliydi. Bizleri etrafında toplar, yaşadığı olayları anlatırdı. Hiçbir zaman kızmaz, dövmez, hakaret etmezdi. Öyle çok arkadaşı, dostu vardı ki... Hatırı sayılan, sevilen biriydi. Geleni gideni eksik olmazdı. Akıl verirdi, yol gösterirdi. Ağzından Allah, Kuran eksik olmazdı. Beş vakit namazını kılar, orucunu tutar, devletimizin, milletimizin bir daha o kötü savaş günlerini yaşamaması için dua ederdi. Hep ‘İyi ki Atatürk vardı da kurtulduk, yoksa hepimizi yok edeceklerdi. Bu günlerin kıymetini bilin’ diye öğüt verirdi” derdi.





Annem, babamla evlendiğinde çok gençmiş. Beyaz bir ata bindirilip, kasabadan köye gelin gitmiş. Hayatının ilk oyunu da orada kullanmış. Ama ne oy… Bir oy için az daha sele kapılıp gidiyormuş.





Seçim günü bizim köyde öyle bir hava varmış ki ortalık yağmurdan çamurdan geçilmiyormuş. Babamla annem erkenden hazırlanıp, kahvaltı bile yapmadan evden çıkmışlar.





Seçim sandığı, köyün girişindeki muhtarın evindeymiş. Islanmamak için ceketlerini şemsiye yapmış, çamurlu suların içinde bata çıka yürümüşler. Yolun bazı yerlerindeki dereleri geçerken babam annemi sırtına almış. Sonunda oy verecekleri yere ulaşmışlar.





Önce babam oyunu kullanmış. Ardından anneme eliyle işaret edip “geç” demiş. Annem yediği yağmurdan dolayı sırılsıklam. Tir tir titriyormuş. Ürkek bakmış babamın gözüne, “oyumu nasıl kullanacağım?” der gibi. Babam anlamış ne demek istediğini.





“Kağıdı zarfa koyup, sandığın deliğinden içeriye at” demiş. “Tamam” demiş annem, başıyla.





Verilen oy pusulası ile zarfı alıp, paravanın arkasında parmağını mürekkepleyip, pusulaya basmış. Ardından ikiye katlayıp zarfa koymuş. Zarfı oy sandığına attıktan sonra derin bir soluk almış.





Omuzlarının üzerinden bir tonluk yük kalkmış gibi olmuş. Aynı zamanda ilk kez oy vermenin sevincini yaşıyormuş.





Babam, onun heyecanını görmezden gelip, “hadi, düş önüme”, demiş.





Gelirken önde yürüyen babam bu kez arkada kalmış. Annemin arkada yürürken çamurda kayıp, bir yere yuvarlanmasından korkmuş. Gözünün önünde olsun istemiş.





Uzunca bir yolu geldikleri gibi bin bir eziyetle yürüyüp eve ulaşmışlar. Annemin teri saçlarından süzülen yağmur sularına karışmış. Babam bir kenara oturup havluyla ıslak saçlarını kurularken, annem kahvaltı hazırlamaya çalışıyormuş. Bu arada bir yandan da uzaktan uzağa sohbet ediyorlarmış.





Babam, “İyi iyi, hadi, oy da kullandın. Başımıza hayırlı biri gelir inşallah” demiş.





“İnşallah demiş annem, “Rahmetli babam bize ‘Atatürk’ün yolundan ayrılmayın’ diye vasiyet etti. Yoruldum ama ‘bir daha gidelim’ desen yine gider, oyumu veririm.”





Annem ömür boyu hep böyle davrandı. Bir oyunu bile heba etmedi. Bizi de öyle yetiştirdi. Şimdi bana ‘oy vereceğin sandık köyünüzde’ deseler, bin beş yüz kilometre yol gider, yine de oyumu kullanırım.



Tuncay DAĞLI

27.05.2023 15:20:11

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI