Bir aydır, internetim çalışmıyor. Doğru dürüst yazı da yazıp paylaşamıyorum. Boş durmaktansa, şu eski kitaplarımı karıştırayım, dedim. Aldım, “Duygudan Nağmeye” adlı kitabımı ve okumaya başladım. Her zamanki gibi önsözünden.
Kitabı bir dostumun, “Yaz şu şarkıların hikayesini; herkes ne söylediğini, ne dinlediğini bilsin,” sözleri üzerine yazmıştım. Kitap bitti, sevgili dostum “İzmir Rakım Elkutlu Musiki Cemiyeti” Başkanı ve sanatçısı Profesör Doktor Yalçın Aker’e göndererek, bir önsöz yazmasını rica ettim. Bir türlü yazıp gönderemedi. Yakın çevresinden öğrendim ki, “Elbette yazarım. Ama ben herkesin tanıdığı birisi değilim. Birisinden rica ettim onu bekliyorum,“ diyormuş.
O günlerde Adana’da buluşup, gönlümüzce meşk edeceğimiz, eğleneceğimiz bir gece düzenlemiştik. Hastalandı, Yalçın. Hastaneye kaldırdılar. Altı kere kalbi durdu, yeniden çalıştırdılar. İnanması zor ama doktorlarına hala, Adana’daki geceye gitmesi gerektiğini söylüyormuş. Ama yedinci atağa dayanamadı ve kaybettik aziz dostumu.
Ben de, özsöz yerine onun bir fotoğrafını koyarak, “Önsözü yazacaktı ama acelesi vardı. Gitti,” diye yazıp, matbaaya verdim.
Kitabı okuyan bir can dost, Yılmaz Savaşer, yine her zaman olduğu gibi, Hızır hızıyla yetişti ve aşağıdaki metni gönderdi. Ama kitap basılmıştı. Bense bir dostun, bir dosttan bahseden sözlerinin ziyan olmasını istemediğimden, Yılmaz Üstadımın yazısını insert olarak bastırdım ve bütün kitaplara Yalçın’ın fotoğraflarının yanına koydurdum.
Yani, o sayfa bir baskı hatası değil, hatta bir eksikliğin tamamlanması bile değil. Birbirini çok sevdiğini bildiğim iki dostun aynı sayfada buluşmasıdır. Aynen sunuyorum.
“Sevgili İfral,
Aslında önsözü yazmıştı. Fikrini biliyorduk. İzmir/Urla buluşmamızda bizimle paylaşmıştı.
Bu eserin ne denli önemli olduğunu, Türk müziği sevenlerin ve icracıların, güfte ve bestelere ilişkisini, doğuş nedenlerini ve hikayelerini bilmeleri, o eseri icra ederken daha duygulu, bilinçli ve eserin ruhuna uygun icra edilebileceğini söylüyordu.
Bu alanda büyük bir boşluğu dolduracağını, baş ucu eseri olacağını söylüyordu.
Savaşa değil, ölmeye giden Onbeşliler için yazılan ağıtın, bir dram olmasına karşın, 2/4 veya 8/9 usulle bestelenip, icra edilemeyeceğini, hikayesi bilinse boyu tüfeğinden kısa olan, 15’liler için düğünde göbek atılamayacağını, müzisyenin böyle bir hataya düşmeyeceğini, işte bu eserin bu boşluğu dolduracağını ifade ediyordu.
Ben kulaklarımla, gözümle bu görüşüne tanığım.
İfral Hocam, önsöze bu satırlarımı yaz, altına imzamı aç. Sana Yalçınımızın ve benim ösözü için verdiğimiz sözleri, belki bir nebze olsun yerine getirmiş oluruz.
Saygılarımla. Kardeş Sevgilerimle.”
Yılmaz Savaşer
Sevgili Dostum, “bir nebze” ne demek? Asıl bana, sizi aynı sayfada yüz yüze buluşturma şansı ve Yalçınımızı bir kez daha anma fırsatı verdiğin için teşekkür ediyorum.
Sonsuz sevgi ve Saygılarımla.