BU SAATTE MASASINA BENİ DEĞİL DENİZ KIZI EFTALYA’YI ÇAĞIRSIN

BU SAATTE MASASINA BENİ DEĞİL DENİZ KIZI EFTALYA’YI ÇAĞIRSIN

Önce bir hikaye…
“Atatürk İstanbul’da bulunduğu bir gece masada Nazım Hikmet’in adı geçer. Gazi, “Bu şair kimselere benzemiyor,” diyerek Nazım’ın şiirlerini kendi ağzından dinlemek istediğini söyler ve derhal masaya getirilmesini ister.
Saatler gece yarısını geçmiştir. Nazım, Anadolu yakasında oturmaktadır. Kapısı Kadıköy Polis Merkezi’nden gelen memurlar tarafından çalınır.Pijamalarıyla kapıyı açan Nazım, polisleri görünce doğal olarak korkar. Ama meseleyianlayınca, korku yerini kızgınlığa bırakır. Nazım bütün nezaketiyle Mustafa Kemal’in davetini ileten memurlara “Paşa’ya benden selam söyleyin. Bu saatte masasına beni değil Deniz Kızı Eftalya’yı çağırsın,” diyerek teklifi reddeder.
Atatürk de, şairin bu tavrı karşısında,“Aferin çocuğa, şair dediğin işte böyle olmalı,” der.”
Evet;hikaye bu. Peki, gerçek ne?
Bu sorunun cevabını Ömer Sami Coşar ve Orhan Karaveli şöyle anlatır.
İki gazeteci, 1960’da “Uluslararası Doğu Bilimciler Kongresi”ne katılmak için Sovyetler Birliği’ne giderler. Ve aynı organizasyona katılan Nazım Hikmet ile 15 gün geçirirler. Nazım’a sorarlar: “Üstat çok konuşulan bir Eftalyahikayesi var, nedir bunun doğrusu?”
Nazım gülerek cevap verir: “Bakın cancağızlarım. Elbette aslı yoktur. İşin doğrusunu da Türkiye’de iken yakın dostlarıma anlatmışımdır. Ama dünyanın her yerinde halklar efsane uydurmaya bayılır. Mustafa Kemal dünyanın en nazik ve efendi adamlarından biriydi.İnsanları gece yataklarından kaldırıp, keyfi öyle istedi diye, ayağına çağırtmak onun yapacağı bir şey değildi. Atatürk Dolmabahçe Sarayı’ndaymış da, ‘Gidin şu deli oğlanı bulun, gelip şiir okusun bana’ demiş de... Evime doluşan polisleri ‘Ben Deniz Kızı Eftalya değilim’ diye geri çevirmişim de...
Neresini düzelteyim ben bu hikayenin? Atatürk’ün ancak kendini bilmez sarhoşlara yakışan böyle bir davranışa girmesi bir yana, onu kimse sarhoş da görmemiştir. Bana da hiçbir zaman böyle bir davet gelmemiştir. Kendisine daima hayranlık duymuş ve saygı beslemişimdir. O olmasaydı, Türkiye olmazdı.
Bir davet gelmiş olsaydı ondan, hiç geri çevirir miydim? Deniz Kızı Eftalya sözüne gelince... Devrin ünlü bir sanatçısına böyle küçültücü ve incitici bir söz söylemek bana yakışmaz. Ben kimin hakkında böyle ileri konuşmuşum?
Nasırıma basanları yerdiğim doğrudur; ama yalnızca şiirlerimde. Allah aşkına, unutun artık şu ‘Deniz Kızı Eftalya’ hikayesini. Bu anlattıklarımı da böyle yazın...”
EVET BAYILIRIZ BÖYLE EFSANELER UYDURMAYA…
• HELE BİR DE OLUMSUZSA…


25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

10.07.2019 10:39:24

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI