Siz, bir ağaca sırtınızı dayayıp, toprağa oturdunuz mu hiç?..
Siz hiç bir ağaçla konuştunuz mu?..
Konuşurken elini omzunuza koymuş bir baba gibi, sizi sarıp sarmalayarak dinlediğini iliklerimize kadar duydunuz mu hiç?..
Hissettiniz mi, o ağaçtaki sevgiyi, güveni, o muhteşem duyguyu?..
***
Siz, başları göğe bakan ağaçların gölgelerine sığındınız mı hiç?..
Çıkabildiğiniz ağaçların dallarına oturup etrafı seyre daldınız mı şöyle bir?..
Size veren, hep veren ağaçların dallarına salıncak kurabildiniz mi hiç?..
Dallarından meyveler toplayıp, yıkamadan, şöyle bir kolunuza silip, tadına bakabildiniz mi?
***
Siz hiç budağından dal verdiğini, dalının yapraklanıp süslendiğini,
yapraklarının arasında meyveye durma hevesini görebildiniz mi?..
Siz hiç kucakladınız mı bir ağacı, çocuğunuzu kucaklar gibi?
Ya da sevgilinize sarılır gibi sarıldınız mı hiç?..
***
Bir fidan dikip büyümesini izlediniz mi mesela?..
Boy verdiğini, serpilip güzelleştiğini gördükçe; tıpkı çocuğunuzun büyüdüğünü izler gibi, bir ağacı daha çok sevdiniz mi hiç?..
Kuşlara, sincaplara, börtü böceğe ve pek çok canlıya ev sahipliği yaptığına şahitlik ettiniz mi?..
***
Sevdalınızın baş harfini kazırken gövdesine, canı yansa da, sırf sizin için, kendisini üzen bir çocuğu, şefkatiyle affeden bir anne gibi
katlandığını anlayabildiniz mi?..
Ya bir kıvılcım tutuşturmuşken
ve alevler sarmışken etrafını çığlıklar attığını duyabildiniz mi?..
***
Siz o yangın yerine dönüşmüş, memleketimizin cennet köşelerine gittiniz mi hiç?
Ya da yolunuz oralardan geçti mi bir yerlere giderken?..
Yemyeşil çam ormanlarının serinliğini hissetmek için; açtınız mı arabanızın penceresini?..
Çam kokularını içinize çektiniz mi hiç?..
Yol kenarlarındaki köylülerden, çam ormanından toplanmış organik gıdaları satın alıp, çeşmelerindeki buz gibi suyla yüzünüzü yıkayıp, kana kana soğuk sular içtiniz mi?
***
Size hep veren;
Yaşam boyu "veren olmaktan başka" kabahati (!) olmayan ağaçların, ormanlarımızın topluca katledildiğini, cayır cayır yandığını, küle dönüşüp yok olduğunu seyrettiniz mi hiç?..
***
Bir idamı beklercesine, içiniz ürpererek, kendi çocuğunuza gözlerinizin önünde işkence edildiğini, onları yanarken seyrediyor gibi feryat ettiniz mi?..
Günlerce, aylarca, yıllarca o ağaçların
ne zaman ortaya çıkacağı belli olmayan celladını beklerken;
bir ağaca sarılıp, "Keşke dokuz kolum olsa da, dokuz ağaca sarılabilseydik" diyerek öylece beklediniz mi hiç?..
***
Haydi yine okunsun selalar;
Başlasın ağıtlar..
"Dün Mersin'de, Antalya'da, Muğla'da, Aydın'da, İzmir'ede vardı.. Bursa yandı cayır cayır, Çanakkale yandı, Balıkesir yandı, Marmara'nın dört bir tanı yandı..
Bugün yine yangın haberleri veriyor ajanlar.. Biri sönmeden, bir başkası başlıyor..
Binlerce, on binlerce dönümlük alanda binlerce, o binlerce cenazemiz var!
Kaybettik canlarımızı, yüreğimiz yanıyor.."
***
Akdeniz, Ege, Marmara'ya her gün bir yeni yangın haberi geliyor..
Anadolu'nun dört bir yanı günlerdir cayır cayır yanıyor..
O toprağın insanları kan ağlıyor.. Gencin yaşlışına, kadınına erkeğine, torununa dedesine Anadolu'nun bağrı yanan insanlarına," vatan kardeşi olarak" yetişemesek de; onlara "geçmiş olsun!" diyecek, yanarak kaybettiğimiz cenazelere, baş sağlığı dileyecek kadar insanlığımız var!.
***
Ey insanoğlu;
Yaktığın, kestiğin on binlerce ağaç için, hiç mi sızlamadı vicdanın?..
Allah büyük!
O yanmış ağaçlar, o yakılmış canlar
elbet bir gün yine bir şekilde filizlenir, dal verir!
***
Kader; hiçbir canlının başka canlıya yaşattığını, kendisine yaşatmadan almazmış canını!..
Ama sen o vebalden nasıl kurtulursun?..
Allah bilir!..
*Eski bir paylaşımdan düzenlenmiştir.
(Fotoğraf sosyal medyadan alıntıdır)