BU YURDUN İNSANINI, TOPRAĞINI SEVMEK…

Bu yurdun verimli toprakları bozulunca, yıllardır uyarılmasına karşın “basınçlı sulama” yöntemine geçilmeyince, sulanması gereken tarlalarda ürün ekilemeyince “işte” böyle oluyor! Birçok temel ürünler dışsatımla sağlanıyor, üreticiler girdi artışlarından dolayı ekip/ ekmemek arasında bocalıyor/ hasat sürecinde dışalımla gelen ürünlere boğuluyor…

Bu yurdun verimli toprakları bozulunca, yıllardır uyarılmasına karşın “basınçlı sulama” yöntemine geçilmeyince, sulanması gereken tarlalarda ürün ekilemeyince “işte” böyle oluyor! Birçok temel ürünler dışsatımla sağlanıyor, üreticiler girdi artışlarından dolayı ekip/ ekmemek arasında bocalıyor/ hasat sürecinde dışalımla gelen ürünlere boğuluyor…

Her işin matematiği olduğu gibi hayvancılığın/ toprak tarımının da matematiği var! Tarlayı süreceksin, tohumu atacaksın, sulamasını/ bakımını yapacaksın, ürün verene dek “kötü gözden” sakınacaksın, sonra da hasada ulaştırıp pazara sunacaksın… Her birine bir rakam vererek, üstüne emeğini/ girdi masraflarını ekleyerek “maloluş” bedelini ortaya çıkaracaksın… Ürünün bu bedelin altında olursa zarardasın, üstü ise kazancın! Haydi başlayın…

***

Bu topraklarda üreticiler, bir kilo buğdayla birbuçuk kilo gübre alıyordu bir zamanlar… İnsanlar bu denli “açlıktan” söz etmiyorlardı! Açlık sınırı da bu denli emekli aylığını/ asgari ücreti aşmamıştı! Şaşkınlıkla bakmasın kimse… Üretici ürettiği ürününden kazanç elde ettiğinde, yanında çalışanlar olurdu, herkes doyardı! Bugün üretici bir başına kendi doymuyor, emeğinin hakkını alamıyor ki bir başkasının doymasına katkısı olsun! Bu yiten değerin “nerede” olduğunu sordunuz mu hiç?

Hep “toprak” diyoruz, hep “bu ülkenin geleceği tarımda/ hayvancılıkta” diyoruz, hep “canlının yaşaması tarıma bağlı” diyoruz… Ya anlaşılmıyor ya da gelecek öngörüsünü yitirdi çokları da “tarımsız” yaşanamayacağını kanıksayamıyor! Ülkenin tüm kazanımlarını ya betona, ya metalden çalışmalara ya da asfalt yollara harcamakla, saraylar yapmakla, yakındakine çifte aylık dağıtmakla “ekonomiyi” düzeltmiş olmuyorsun; bir avuç “doymaza” hak etmediği yaşamı sunarken, yurdun emekçilerini yoksullukta değil, “açlığa” tutsak ediyorsun!

***

Evet, “açlığa” tutsak… Eylül ayının açlık/ yoksulluk sınırını açıkladı dün Birleşik Metal-İş Sendikası BİSAM…  Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli beslenebilmesi için salt gıda harcaması yirmialtıbin lirayı geçti; haydi herkes titreyip kendine gelsin! Sağlıkla beslenmesi için gereken yirmialtıbin… Artık kış aylarına girdiğimizi, insanların barınmaya/ ısınmaya gereksinim duyacağını bilmemiz gerekir! Aldığı yirmiikibin lirayı sağlıklı/ dengeli beslenmeye mi ayıracak asgari ücretli, okula giden çocuğunun masraflarına mı, barınmaya mı, ısınmaya mı?

Başkasından söz etmiyorum; bu yurdun “öz yurttaşlarından” söz ediyorum! Bu yurtta yaşamayı, bu yurdun yazgısını paylaşmayı, bu yurdu sevmeyi ilke edinen, ayrıca yurdun ergileriyle yaşamını sürdürmek isteyen yurttaşlardan söz ediyorum; başkasından değil! Ücretli çalışanın, emekli aylığıyla geçinmeye çalışanın, doymayanın, “açlıkla” sınanların sayısından söz etmeyeceğim artık! Ama anlattığım bu yurdun insanı, emekçisi, dargelirlisi…

***

Ha toprak, ha bu yurdun insanı… Birbirinden ayrılmadan doymak, onuruyla çalışmak, gülebilmek istiyor; hepsi bu! Toprağa suyu vermeseniz tohumu filizlendirir mi; insan da doymayınca bir adım ilerisini düşünemez doğal olarak! Toprak çoraklaşır, verimden düşer insan gibi… İyi/ sağlıklı beslenemeyen insan iyi de düşünemez, iyi de karar veremez, iyi de yol alamaz, umut da veremez; su verilmeyen, tohumu beslenmeyen, ilgi görmeyen toprak gibi…

Toprağa “küs” olunca, verim de düşüyor kazanç da; çalışanların sayıları azalıyor, toprağı bilen/ işleyen/ anlayan yitip gidiyor… Sonra yerleşim alanları bozuluyor, kentlerde işsiz/ niteliksiz/ nüfus patlaması yaşanıyor… Ekonomi dediğin ne ki; pamuk ipliğine bağlı, o da dışalımla sağlanıyor diğer temel ürünler gibi… Hoş mu bunlar?

***

Bu yurdun insanını sevmek toprağını, toprağını sevmek insanını sevmektir! Toprağın varsıllığını/ verimini sevip “gücünü” savsakladığınız, onun geleceğini görmek istemediğinizde, salt günü kurtarmak amaçlı girişimler içinde olunca işte bunlar yaşanıyor!

Bakın, bu koşullar/ bu umarsızlıklar sürdükçe öyle çok değil, elin parmaklarıyla gösterecek denli “yıl” sonra bölgenin su varlığı topraklarını sulamaya yetmeyecek, toprağı işleyerek doyanlar başka alanlara dağılacak, temel tüketim ürünleri için daha çok dışalım bağımlılığı yaşanacak, insanlar taş/ asfalt/ metal parçaları ile doyamayacak! Bu ne demektir biliyor musunuz? Açlık sınırı ile, emekçilerin/ emeklilerin aylıkları arasındaki makasın daha da açılması demek, daha çok doyumsuzluk demek, sınıfsal ayrışmanın daha da büyümesi demek! 

 


Oktay EROL

16.10.2025 14:50:00

YAZARLAR


İbrahim ORTAŞ Yazdı/ GIDAYA ERİŞİM SORUNU VE KÜRESEL YOKSULLUK GERÇEĞİ

AKRAN ZORBALIĞI ARTIYOR: ÇOCUKLARIMIZIN DUYGUSAL GÜVENLİĞİ TEHLİKEDE

“SİNEMANIN KALBİ ANTALYA’DA ATACAK”

“KADIN ÇİFTÇİLERİMİZ KIRSALIN UMUDU, TARIMIN GÜVENCESİDİR”

“TARIM VE GIDA ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN KONTROLÜNDE”

İSMET ATLI GÜREŞ ŞÖLENİ BAŞLIYOR

TGC: GAZETECİ HAKAN TOSUN CİNAYETİ ÜZERİNDEKİ SIR PERDESİ KALDIRILMALIDIR

BAŞ AĞRISINI TETİKLEYEN 7 ÖNEMLİ NEDEN! 

SÜRÜCÜ BELDE DEĞİŞİKLİĞİNDE SON GÜN 31 EKİM

YASADIŞI BAHİS VE KUMAR OPERASYONU

MTA ÇUKUROVA KUZGUN JEOTERMAL SAHASINI ÖZELLEŞTİRİYOR

RESSAM YASEMİN YILMAZ’IN İLK SERGİSİ

TAYAKISI: TÜRKİYE'NİN TARIMSAL ÜRETİMİ TEHLİKEDE

ADANA MERKEZLİ BAYĞARALAR OPERASYONU

"BAĞIMLILIK TEDAVİ EDİLEBİLİR, KRONİK BİR BEYİN HASTALIĞIDIR!"

“SARIÇAM’DA YEŞİLÇAM AKŞAMLARI”

KIŞ GELMEDEN KOMBİ VE BACA BAKIMINIZI YAPTIRIN