İfral TURGUT

Tarih: 30.03.2021 13:40

ÇANAKKALE SAVAŞINDA DOKTORLAR

Facebook Twitter Linked-in

Savaşının en zor günleriydi. En modern silahlarla donatılmış düşman cephelerinden askerlerimizin üzerine yağmur gibi mermi yağıyordu. Aslında yağan mermi değil ölümdü.
Sahra hastaneleri cephenin hemen gerisinde kurulmuştu. Hastanelere her saat, her dakika yüzlerce, binlerce yaralı taşınıyordu.
6-22 Ağustos 1915 tarihleri arasında 18.000’den fazla şehit vermiştik. Yaralıların sayısı ise 35.000’i bulmuştu. Doktorlar, sıhhıyeler, hemşireler hiç uyumadan günlerdir görevleri başındaydı. Önceliği kurtarılması mümkün olan yaralılarımıza veriyorlardı. Sadece yaraları sararak sağlık hizmeti vermeye çalışıyorlardı. Ameliyat, ilaç zaten mümkün değildi.
En çok ihtiyaç duyulan şey morfindi. Ama o kadar azdı ki, her yaralıya vermek mümkün değildi. Doktorlar masaya yatırılan yaralıya bakıyor ümitsiz olanlardan ziyade kurtarılabilir hastalarla ilgileniyorlar, morfini de sadece kurtarılabilir yaralıların acılarını dindirmek için kullanıyorlardı.
Hastabakıcılar masaya tahminen en çok, 16-18 yaşlarından bir çocuk yatırdılar. Organlarının bir kaçını kaybetmiş, vücudu tahrip olmuştu. Her tarafı yaralıydı. Genç Metmetciğin yaralarına bakan Doktor Tarık Nusret,
-“Bu yaralıyı alın,” dedi.
Söyledikleri zar zor duyuluyordu. Çünkü Tarık Nusret önünde yatan Mehmetciğin kendi oğlu olduğunu dehşetle görmüştü. Aylardır cephede olduğundan, evinden hiç haber alamamıştı. Oğluyla aynı cephede savaştığını o an öğrendi. Ölüm halindeki oğluna bakarak,
-“Oğlum, benim; sen de mi buradaydın,” dedikten sonra sarıldı oğluna hıçkıra hıçkıra ağladı. Ne yapsın? Siz olsanız ne yapardınız? Evlat bu…
Çaresizdi Tarık Nusret. Oğluna son bir defa ümitsizce baktı. Elinde enjektör ve morfin… Sırada bekleyen yaralıların sayısı hızla artıyordu. Kaybedecek zaman yoktu. Yanında çalışanlardan birini çağırarak,
-“Oğlumu alın da, şu ağacın gölgesine yatırın,” dedi.
Durmadan sayıları artan diğer yaralılara yetişmeye çalışıyordu. Sıhhiyeler ölmek üzere olan çocuğu gölgeye yatırmak üzere götürdüler. Doktor da diğer yaralılarla ilgilenmeye devam etti.
İki-üç saat sonra işi birazcık hafiflemişti. Ağacın gölgesinde yatan oğlunun yanına gitti. Yüzüne baktı. Çoktan ölmüştü.
-“Oğlum, benim. Kınalı kuzum. Şehidim,” diyecek oldu. Ama diyemedi. Kelimeler boğazında düğümlendi. Gözleri doldu. Çaresizdi. Oğlundan özür diledi,
-“Affet, oğlum. Acını dindiremedim. Ama o senin hakkın değildi,” diye sarıldı oğlunun cansız bedenine. Vatan kurtulsun diye, öz oğluma bile öncelik tanımamıştı.
Bilmem ki, “Vatan sağ olsun,” diyebildi mi….
IŞIKLAR İÇİNDE UYUYUN ADINI BİLDİĞİMİZ BİLMEDİĞİMİZ ŞEHİTLER.
IŞIKLAR İÇİNDE OLUN ÇANAKKALE’NİN GAZİLERİ.
• KAHROLSUN VARLIĞINIZI VE YAPTIKLARINIZI İNKAR EDENLER.



Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —