24 Ocak 1946’da CHP bir şiir yarışması düzenledi. Yarışmaya bir yıl önce yayımlanmış şiirlerin katılabiliyordu. Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Nurullah Ataç gibi edebiyatımızın önde gelen isimleri yer alıyordu. yarışmaya 164 şiir katıldı. Jüri uzun, titiz, hak bilir bir incelemeden sonra sonucu açıkladı:
- Birinciliği, Otuz Beş Yaş,
- ikinciliği Cebbaroğlu Mehemmed,
- Üçüncülüğü Çakır’ın Destanı (ndan bir bölüm) kazandı.
Birinci, Cahit Sıtkı Tarancı, üçüncü Fazıl Hüsnü Dağlarca idi. Ama ikinciliği kazanan isim bir şaşkınlık yarattı. Çünkü üçüncü henüz bir lise öğrencisi olan Atilla İlhan idi.
Cumhuriyet’i kuran bir partinin düzenlediği yarışmada
“Cebbar Oğlu Mehemmed” gibi Fransız işgaline direnen bir Türk delikanlısının hikâyesini anlatan ve
“Çakır’ın Destanı’ndan” şiirinde ezilen bir ulusun çocuğu olan Çakır’ın feryadını dile getiren toplumcu temalar işleniyordu.
Cebbaoğlu Mehemmed, yaşanmışlıkları anlatan bir destandır. Adana yiğitlerinden Cebbaroğlu Mehemmed, şehri işgal eden Fransızlara karşı savaşmak için, milli güçlere destek vermek amacıyla dağa çıkar. Geride bıraktığı eşi, çocukları, yaşlı annesi, babası; hiçbir haber alamaz sevdiklerinden. Çatışmalarla geçen günler, ailesine olan özlemini büyütür.
Yıl 1946 dır. Atilla İlhan ‘ın babası o tarihte Adana, şu an ise Osmaniye’nin Bahçe ilçesinde kaymakamdır. Bahçe Osmaniye’de, Amanos Dağlarında (yerel adla Gavur Dağlarında) bir ilçedir.
Atilla İlhan bu şiir destanda hem ülkemizin geneline ilişkin özellikleri hem de Doğu Çukurova bölgesinin özelliklerini sade ve çok anlamlı anlatır.
Ben şiiri orijinal haliyle, yazım kurallarına dokunmadan ama sadece son dizedeki bir kelimeyi büyürek, biraz kısaltarak sunuyorum.
CEBBAR OĞLU MEHEMMED
kaman cıvarına bahar gelince
yıkılır ovadan apdal çadırları
yücesinde pare pare duman tutmuş
düdüldağ’ın yaylasında mekan kurulur
……
başınızdan duman eksilmesin gavurdağları
siz hikayet eylediniz bana
bahçe kazasının kaman köyünden
cebbar oğlu mehemmed’in hikayesini
yılların yücesinden şöyle bir seyran edelim
bir avuç toprağıma çöreklenmek için
yürümüş selamsız sabahsız
destursuz girmiş memleketime
yedi çeşit frenk askeri
uğursuz bir hava çökmüş
üstüne memleketimin
uğursuz ve karanlık
çocuklar gülmemiş artık
sessiz sessiz ağlamış analar
oduna giderken vurulmuş
ve yahut harman yerinde
avuçları buğday kokan delikanlılar
ve nice gavurdağı kızlarının
birer birer ırzına geçilmiş
yalvarmış ihtiyarlar allah’a
– rivayet şöyledir kim –
dumanlı bir güz akşamı
şu mor dağlar efendim
destur demiş de yürümüş
silkinip kalkmış ayağa
gel haberi öteden verelim
çıkmış dağlara kendiliğinden
cebbar oğlu mehemmed
fransız’a silah çekmiş
hür yaşamak uğruna
ırz uğruna namus uğruna
ana için baba ve kardeş için
şu mübarek topraklar
şu mübarek vatan için
derken efendim
bir gün kaman’dan öte
uğrun uğrun haber ulaşmış
urfa’nın antep’in köylerine
gözü kanlı maraş beylerine
cebbar oğlu mehemmed
burcu burcu çam kokan bir yaz akşamı
omuz vermiş bir ağaç gölgesine
usul usul türkü söylüyor
– hasret kuşun kanadında
deli kuşlar uçun gayrı
yazımız böyle yazılmış
bu diyardan göçün gayrı –
kirveleri durdu ve süleyman
on sekiz adım gerisinde
şahin gibi tünemişler kayaların üstüne
avuçları sıcak bakışları ok gibi
deliyor her dokunduğu yeri
biri doğuya bakıyor diğeri batıya
iptida durdu görüyor geleni
yel midir toz mudur anlamıyor
lakin bıyıkları terlemeden
çeteci olan garip ökkeş
çok geçmeden getiriyor haberi
tabur tabur üstümüze varıyor
düşman yola çıktı savranlı’dan
hemen mevzie sokuldu mehemmed
yanıbaşında durdu ve gerisinde süleyman
çeteler yer tutup pusu kurdular
kanlı geçit boyuna
düşman yanaşırken kaman köyüne
bekletmeden yaylım ateşi açıldı
mermi kurşun yağmur gibi saçıldı
ilk seferinde on beş kişi vurdular
ve bir hayli düşman kırdılar
yamaçlarda koptu kızılca kıyamet
cesaretlerine söz yoktu ama
neyleyip nitsinler düşman daha çoktu
düştü birer birer bütün yiğitler
gürültüler boğazda sustu nihayet
demek diz üstü düşmüş mehemmed
kirvesi durdu’nun yanıbaşına
kanlar akar yarasından
al al olmuş çevresinden
köpük köpük gözlerini doldurur
bir başına mehemmed yedi düşman öldürür
mavzerinin namlusu hala sıcak
tutulmaz
ölümün derdi büyük yiğenim
çare bulunmaz
aynı akşam doğurmuş karısı döne
mavi gözlü bir çocuk sarışın
bir avuç toprak sarmışlar altına
ve KEMAL koymuşlar adını
NE DERSİNİZ, BİR KEZ DAHA OTURUP DÜŞÜNMEYELİM Mİ,
- NASIL KAZANMIŞIZ BU ÜLKEYİ, NELER FEDA EDEREK
- VE NASIL VERİYORUZ? KİME? KİMLERE? NİÇİN?