ÇÖPTEN YAŞIYORUZ ABİ!

ÇÖPTEN YAŞIYORUZ ABİ!

O kadar çok hayat hikâyelerini bu köşeye yazdım ki, hangisi en çok etkiledi seni deseler şimdi yazacağım hayat hikayesi en çok etkileyen insan olacak. Sokak röportajı yapan meslektaşlarım Fikret abiyi görünce dilleri tutuldu. Fikret abiye sorulan sorularda nasıl yaşıyorsunuz? Buradan işte çöpten yaşıyoruz abi… Çocuklarının da çöpte buldukları kıyafetleri giydiğini söyledi. Çöpten yenecek durumda yiyecekler olduğunda da yine çocuklarıyla birlikte yediğini söyleyen vatandaşın söyledikleri izleyenlerin yüreğini yaktı. Aralarında geçen diyaloga bakarmışsınız…

 Kıyafeti nereden alıyorsun? Kıyafet lazım olunca…

  • Çöplerden bulup giyiyoruz abi bu üstümdekileri hepsi çöplerden bulduklarım. Çöpten giyiyoruz.


– Çoluğa çocuğa ne alıyorsun?

Çoluğa çocuğa da çöpten bulduğumuzu giydiriyoruz. Vallahi çöpten giydiriyoruz abi durumumuz yok ki. Biz bu çöpten geçiniyoruz. Taştan dediğim gibi ekmeğimizi çıkarıyoruz. Çalışıyoruz işte bundan çocuğun ekmeğini alıyorum.

Bir Türk vatandaşının düştüğü haldir bu,

Hani bir yalan var ya,

Fırat’ın kıyısında bir kuzuyu kurt kapsa beni ilgilendirir sözü gerçekten yalan.

Hiç kimse kendinden başka kimseyi düşünmüyor bu ülkede!

Kendine emanet edilen bütçeleri çalan, çalana! Hal böyle olunca Fikret abi gibiler kendileri ve çocukları için çöpten ne bulurlarsa yedikleri bir drama dönüşüyor. Arabesk takılmayı seven bir toplumuz. “Adaletin bu mu dünya, kimine kelek kimine felek”.

Bu ülke ne ara bu kadar fakirlik sınırına geldi? Kim bu bütçeleri kendi çıkarları uğruna kullanıp garibanın ekmeğini çaldı?

İnanın o kadar çok Fikret abiler var ki bu ülkede, çoğu kendini gizliyor utancından. Çocuklar yetersiz beslenme nedeni ile artık süt bile içemiyor yeni doğan çocuklar!… Asgari ücret diye verilen paralar “sadaka” gibi olmaya başladı. Verilen zam daha verilmeden marketlerde ellerinde fiyat etiketi ile gezen bir dolu insan var.

Yazı, yazık…

Türk insanı buna mı layık? Yarım kilo et alamaz duruma gelen bir toplum olduk, lüks mallardan vaz geçtik hayatımızı idame edecek yiyecek mamullerinin fiyatlarının felaket durumda olması insanların artık zıvanadan çıkacak hale getirmiş durumda. Bu kadar olumsuz yazıdan sonra hala bu iktidar 22 yıldır seçim kazanıyor! oradan baktın mı halkada kızmak gerek.

Dilim varmıyor ey halkım, fakat tüm suç sende diye cem, sen yine beni defe koya can gerçekleri yazdım diye.

 

Süleyman YALÇIN

9.01.2024 22:01:42

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI