Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, asabi olarak yaptığı konuşmalarda hedefinde olan kişileri ağır dille eleştirmesi yanında onlara hakaret de edebiliyor.  Bu onun doğal bir hali. Ülke genelinde de “normal” karşılanıyor:

-Cumhurbaşkanı’dır!

Ancak Cumhurbaşkanı’nın hakaretleri bir yanda dururken ona “Cumhurbaşkanı bütün ülkeyi temsil eder böyle konuşmak o makama yakışmaz” diyenlere dava üzerine dava açılıyor. Son verilere göre Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği gerekçesiyle açılan dava 53 bin 60 sayısına ulaşmış durumda… İlerde araştırmaları yapanlar, halkı tarafından tarihin en fazla hakaret edilen siyasi lideri olarak not edecekler. Yazık değil mi? Yakın çalışma ekibi, partisi ve savcıları daha özenli olmalı!

***

Cumhurbaşkanı’na hakaret davaları için Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı devreye girmeli. Savcılara bazı dava dosyalarını daha özenli hazırlamalarını salık vermeli.

Elbette bu bir “talimat” olamaz, Cumhurbaşkanı’nın manevi şahsiyetini korumak amaçlı kabul edilebilir. Çünkü bazı genç, dinamik gözünü istikbale çevirmiş savcılar, epeyce özensiz davalar açıyorlar.

Notlarım arasında yer alan (21 Şubat 2025 günü) yayınlanan bir habere göre Bursa Karacabey’de çiftçilik yapan Sinan Çiftçi, 2024’ün Ağustos ayında “çiftçinin anası ağlıyor” şeklinde bir açıklamada bulunuyor. Aradan biraz zaman geçiyor. İsmi lazım değil bir savcı, Sinan Çiftçi’nin, hal-i pür melali hakkındaki bu demecini inceliyor ve sonunda 4 yıl 8 aya kadar hapis istemli dava açıyor. Gerekçe ise en üst makamı ilgilendiriyor:

-Cumhurbaşkanı’na hakaret!

Şimdi duralım ve düşünelim. Çiftçilik yapanların hayatlarını kötüleştiren pek çok sebep olabilir.

*Yağmur yağmaz kuraklık meydana gelir, mahsul yetişmez!

*Don olur bağ bahçedeki meyveler sebzeler tarlalarda kalır.

*Çiftçi zamanında gübreleme yapmaz kapasite düşer.

*Hepsi aşılır, ürün yetişir bol bereket yaşanır fakat yerli üretim sınırlardan geri geri döner.

Bütün bu koşullarda çiftçiler zarar ederler ve durumlarını da Sinan Çiftçi gibi ifade ederler:

-Valla anamız ağladı!

Yukarıda sıralanan faktörlerin tümünü bir kenara ayırıp ülke tarımında yaşanan “felaketlerin” tek müsebbibi olarak Cumhurbaşkanı’nı görmek ve göstermek savcının şahsına ait “bir kötü niyet” olarak kabul edilmelidir. Böylesi “aşırı normal” savcılara sormak lazım:

-Sayın savcı bu ülkede meydana gelen her felaket Cumhurbaşkanı yüzünden midir?

Ardından da şu soru gelmeli:

-Size göre bu ülkede çiftçilerin anasını ağlatabilen sadece bir tek Cumhurbaşkanı mı var?

Bu durum aleni olarak yüce makamı yıpratma amacı taşımıyorsa açılan davalar hangi niyete hizmet ediyor?

Eğer böyle bir niyetiz yoksa neden Franz Kafka’nın “Dava” adlı ünlü absürt romanını taca atacak nitelikte davalar açıyorsunuz?

***

Cumhurbaşkanı’na karşı en ağır hakaretleri ABD’nin eski ve yepyeni başkanı Donald Trump yapmıştı. Cumhurbaşkanı’na hitaben yazılmış yarım sayfalık mektupta “kabadayı, aptal ve şeytan” demişti. Bununla ilgili hiçbir savcı harekete geçmemişti! Muhalefet de Meclis’te bir önerge vererek “ABD Başkanı, Cumhurbaşkanı’mızdan özür dilemezse İncilik Askeri Üssü faaliyetleri askıya alınsın, büyükelçiler geri çekilsin, müsteşarlık düzeyine indirilsin” gibi bir önerge vermemişti.

Bunlardan hep “dış güçlerin” sorumlu olduğu aşikardır! Ek olarak hava koşullarından da Cumhurbaşkanı’nı sorumlu tutan savcıların varlığı kaygı yaratmıyor mu?

Bütün bu absürtlükleri düzeltmek için herkesin benimseyeceği ortak bir ölçü oluşturmak elzem hale geldi.

-Cumhurbaşkanı’na nasıl hakaret edilir?

Not: Belgesel kanal Habitat TV’de yayınlanacak “Bir Babıali Zirvesi Zeynep Oral” belgeseliyle   ilgili olarak yazdığım yazı yarın BirGün’ün Kültür Sanat sayfasında yer alacak.