adanaulus

Tarih: 17.10.2017 00:17

DEĞİŞİM

Facebook Twitter Linked-in

”Eğitim şart”, hatırladık değil mi hani bu ünlü Cem Yılmaz repliğini.
İnandık bu cümleye, eğitim şart dedik ama sadece kendimiz söyledik, kendimiz anladık sadece. Toplum 3 maymun misali duymuyor, bilmiyor, görmüyor ve hatta bu kapanmışlık halinden o kadar da memnun olmalı ki, uyanmak için dahi kafayı yastıktan kaldırmıyor.
Toplumun ilerlemesi için eğitim şart ama, bunu gündemimize almak için de bu coğrafyada algıda ve prensiplerde köklü bir değişim şart.
Buna birileri kuruluş ayarları mı der, yoksa güncelleme mi der bilemem ama bunların hepsinin işaret ettiği bir gerçek var ki, mevcut durum hiç içaçıcı değil, hatta felaket ve de sürdürlemez.
Eğitim, hukuk, sağlık, kültür, trafik, güvenlik, kentleşme, çevre sorunları ve daha ne sayarsak sayalım, hep inişde bir Türkiye var.
Bir ülke düzenini bozmak için nasıl ki bir üst akıldan bahsediyorsak, bir ülkeyi inşa veya revize etmek için de “ortak akıldan” bahsetmeye ihtiyaç var.
İçinde bulunduğumuz şartlarda, artık bu 80 milyonluk ülkeyi, ne bir parti, ne de tek adam yönetebilir. Bu çok net. Akp ile olmaz, olmaz, olmaz.
Hele de bu ülke, 15 yılda hırpalanmış, kurumları, kuralları, teamülleri, yerle bir edilmişse.
Bu ülkenin tüm aklı selim insanlarının acilen “değişim” kelimesine odaklanmasına ihtiyaç var.
Her nokta da değişim, her fikirde, her eylemde, ve de algıda değişim şart.
Nereden başlamalı değişime peki? Hangi kurumdan, hangi kişiden?
Tabi ki, değişime ilk önce kendimizden başlayacağız.
Doğrusu ve gerçekci olanı budur. Başkalarını değiştirmek çok zordur, ama kendimiz bir o kadar kolay.
Geldiğimiz noktada, şunu demeliyiz belki de, bu güne kadar yapılan herşey yanlışdı!
Mevlana’nın dediği gibi, “dünde kaldı cancağızım” diyerek, dünde kalanları bir daha asla tekrar etmemek üzere, bütün yaşam prensiplerimizi değiştirmeliyiz.
Biz düşündük ki, veya düşündürttüler ki, herzaman tek başımıza kurtulacağız, çözüm bireycilikte.
Bize yıllarca bireysel kurtuluş reçeteleri sundular, batı kaynaklı kültür istilacıları. Hep tek başına, hep sen “önemlisin” mesajları.
Ve hatta mutluluk tanımını bile “hayır” kelimesi üzerinden yaptılar bize. Ne kadar çok hayır dersek, o kadar mutlu olacakmışız. Oysa reçete “evet” demekte, “gel ne olursan ol” demekte, ötekileştirmeden, birbirimizi olduğu gibi kabul etmekte.
Ne zaman ki ben değil biz dersek, ne zaman ben değil sen dersek başaracağız.
Değişime de tam da bu noktada başlamalıyız.
Milli Eğitim Bakanı Ali Yücel’in 1946 de yaptığı gibi oğlu Can Yücel’i değilde, Gazi Yaşargil’i devlet bursuyla yurt dışına eğitime göndermesi gibi.
Bu ülkeyi var eden veya geniş bakarsak, herhangi bir toplumu var edecek tavır ve ruh budur.
Cumhuriyet niye var olmuştur, tabi ki, Çanakkalede, Sakarya’da, Ankara’da ve Ali Yücel’in tercihinde bu ruhla hareket ettiği için.
Neden kaybettik peki? “Sarı öküzleri” birer birer teslim ettiğimiz, “ölüm hak ama komşuya” dediğimiz için!....

Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —