10 Ekim 2025 tarihinde, “İstedikleri Eşit Vatandaşlık mı, Hoşgörü mü, Taviz mi” başlıklı bir yazı paylaşmış ve yazıyı, “Şimdilik bu kadar. Kimin hain olduğuna da millet karar versin,” diye bitirmiştim. Aslında, bu konuda yazı yazmaya pek de istekli olmadığımı ima etmek istemiştim ama DEM çok bekletmedi.

Bilindiği gibi ne zaman ne yapacağı, nerede ne söyleyeceği belli olmayan Bahçeli, 30 Eylül 2024 gecesi hidayete ermiş, sabah uyanmış, meclis açılışına gelmiş doğrudan DEM’lilerin önüne gelmiş ve 26 yıldır küfür ettiği, bebek katili dediği, asılması için yanında taşıdığı halatları meydanlara fırlatarak asılmasını istediği Öcalan ve Anayasa Mahkemesi’nin hemen kapatılmasını istediği DEM için söylediklerinden nadim olmuş bir tavırla ellerini sıkmış, kendisi vefat ettiği için sarılamadığı yoldaşının resmini huşu ile okşamıştı. Geri kalanı biliyorsunuz.

Şimdi DEM’in İmralı postacılarından Pervin Buldan’ın 11 Ekim’de bir televizyona verdiği demeci aynen yazalım ve hiç de gerekmediği halde kısa bir yorum yapalım.

"Sayın Öcalan son görüşmede çok rahatsız olduğu bir mesele üzerinde durdu. Ciddi eleştirileri var. Hala birçok kanalın ve yorumcunun geçmişteki düşmanca dili sürdürdüğünü ve bu çevrelerin derdinin çözüm ve barış olmadığını, hamaset ve düşmanlık olduğunu açıkça ifade etti.

Bazı yorumcuların, habercilerin, kanalların sürecin aleyhine yorumlar, ifadeler kullanması bizim çözeceğimiz bir sorun değil. Çünkü baktığımızda bugün medya da hükümetin elinde, yargı da AKP'nin elinde. Her gücü olan, yaşamın her alanına hakim olan bir iktidardan bahsediyoruz. Dolayısıyla bütün bunları iyileştirmek, ortadan kaldırmak yine iktidarın görevi.”

Tavizlerle kullanmaya çalıştıklarınızı şımartırsanız, onların da talepleri bitmez. Bakar mısınız işler nerelere gelmiş? Biraz ben hatırlatayım ama daha çoğunu siz anlayın.

• DEM demokrasi(!) trenine binmiş, istediği durağa gelince ineceğini sanıyor ama yanılıyor. O trenin sahibi var. istediğin zaman inemezsin. İnenler ya trenden atıldılar, ya metal yorgunluğu bahanesiyle kovuldular, ya da daha cazip yolculara yer açmak için, “Sen bundan sonrasını yürüyerek gel,” denildiler.
• DEM tren sahibini en zayıf anında yakaladığı için her istediğini yaptıracağını zannediyor ama makinistin istasyon şefinden aldığı bir emirle, “Buraya kadar beyler,” diyebileceğini hesap edemiyor.
• İstediğini metal yorgunluğu gerekçesiyle trenden atan sahibi çoklu organ yetmezliğinden muzdarip. Verdikleri veya vadettikleri kendine ait değil. Bugün, yarın gerçek sahibi geri isteyecek.
• Sayın Öcalan (!) aleyhindeki yorumlara çok üzülüyormuş. İmralı postacısı diyor ki, “Madem herkesi susturacak güç sende, sustur şunları.” Cürete, gaflete bakar mısınız?
• Diyor ki, şımarık Buldan, “Sen istersen bu televizyoncular, gazeteciler Sayın Öcalan’ı öven şeyler söylerler. O halde söylet onlara, söylemeyenleri de içeri tık. Bunları yapmaya söz verdin. Yoksa…”

Bu arada muavin Bahçeli ateşe odun atmakla meşgul. “Sayın Öcalan’ın ayağına gitmek, kimseyi küçültmez,” diyor. Kaybettiği irtifaya, indiği çukurun derinliğine bakar mısınız? Öcalan’ın ayağına gitmek, bu milletin her ferdini küçültür.

ÇOK İSTİYORSAN YÜRÜMEYE TAKATİN OLDUĞUNDA KENDİN GİT.

• YA DA, BİZ SENİ GİTMİŞ OLARAK MÜTALAA EDELİM.