SUAT UMUTLU

Tarih: 02.07.2025 09:22

DEMOKLAS'İN GÖLGESİ, THEMİS'İN SÜKUTU

Facebook Twitter Linked-in

Gazeteci Deniz Zeyrek, “Bize Demokles’in Değil Themis’in Kılıcı Gerek!”(1) başlıklı yazısında “Siraküza Kralı Dionysius, kral olmanın çok rahat ve güzel olduğunu savunan Demokles’e ders vermek için onu yemeğe davet eder ve kendisini ince bir sicimle tavana bağlanmış ağır bir kılıcın altındaki koltuğa oturtur."  diyerek toplumların adalet krizine de bir ışık tutuyor, tarihsel figürlerle:
Dionysius (),Demokles () ve Themis (**)...

Zeyrek, iktidarın yargıyı muhalefetin tepesinde bir kılıç gibi sallandırdığına dair ülkemizden CHP yönetimiyle ilgili davayı örnek gösterirken, iktidar, yargıyı siyasi hesaplar için kullanıyor, hakikati gölgeliyor ve sadece muhalefeti değil, halkın adalete olan inancını da tehdit mi ediyor? diyorsunuzdur.

“Bir Tutuklamadan Öte” başlıklı makalemizde (6), siyasi davaların toplumu nasıl susturduğunu belirtmiştik, ki Zeyrek’in CHP kurultay davasına işaret etmesi karşısında bu tür davaların adaletten çok güç gösterisi olduğunu doğruluyor mu ve en çok konuşanlar araştırmayanlar, en çok yargılayanlar da anlamaya çalışmayanlar mı? dedirtiyor ve Demokles'in kılıcı kimi zaman bir yargı kararı, kimi zaman bir tutuklama, kimi zaman bir gözdağı...

Fark etmeden o kılıcın altındaki koltuklarda oturuyor olma hissiyatı...

Zeyrek 'in dediği gibi:
“Bir ülkede insanlar sabah uyanırken başlarına ne geleceğini bilmiyorsa; o ülkede Demokles’in kılıcı sallanıyor demektir. Oysa insanlar hukukla, adaletle uyanmalıdır; başlarında sallanan bir tehdit değil, güven veren bir denge olmalıdır.”

Yani tepede asılı duran o görünmez tehdit zamanla  hukukun yerine geçen bir terbiye sopasına, adaletin önüne çekilen bir perdeye dönüşmemelidir,  toplumların ihtiyacı olan korku değil güvendir ve ancak gözü bağlı ama terazisi hassas, eli adil bir adaletle mümkündür: Themis'in kılıcıyla...

Biliyoruz ki,

Bugün  insanların kendisini hukuk önünde eşit hissetmemesi, sadece güncel krizlerin değil, zihinsel çöküşlerin de sonucudur, ki "Zihinlerde devrim olmadan, kanun değişse ne yazar?” (2). Hukuk metinlerinden önce toplumsal bilinç yozlaşır ve “Cahillik sadece bir cehalet hali değil aynı zamanda vicdanın da yitimidir”(3) ve merhametini kaybetmiş bir toplumda adalet ise sadece bir duvar yazısıdır.

Yani “İnsan, kendine yabancılaştığında adaletin anlamını da kaybediyor” (4). Zira, adalet sadece mahkeme salonlarında değil; insanın içindeki sesle de ilgilidir ve “Adaletin sustuğu yerde, herkes konuşmaktan korkar, sonra da hiç kimse duyamaz olur” (5).

Unutmayın,

Sözün değeri kadar, suskunluğun da bedeli vardır ve O suskunluk, başımıza düşmeyen ama sürekli sallanan bir tehdide dönüşüyor, mesela, 'Bir tutuklama artık sadece bir kişinin değil, milyonların vicdanına saplanan bir susturucuya da dönüşebiliyor” (6).

Yargı, yargılananın da sesi olmalı, onu duymalıdır yoksa adalet çoktan infaz edilmiş demektir, Adaletsizliğe karşı yönümüzü kaybedersek önce pusula şaşar,sonra ahlak ve toplum da(7)...

Adalet sadece hak dağıtmaz, yön de verir, “Değerlerin, insanların ve umutların sürekli telef edildiği bir toplumda adalet yaşatıl(a)maz ve  harcanır” (8), ki Themis’in kılıcı sadece bir ceza aracı değil bir değer muhafızı ve ihtiyaç duyulandır..

Diyorum ki,

Adalet bir ütopya değil, bir hatırlayıştır(9) ve bu hatırlayışla insan, fabrika ayarlarına dönebilir (14) ama hatırlamak için de önce unutturulanı görmek gerekiyor ;

Hukuk, bir kâbusa dönüştüğünde kimse yatağında huzurla uyuyamaz (10), zira kâbuslar sadece geceleri değil, gündüzleri de yaşanır ve adaletin olmadığını bildiğiniz bir ülkede sabah güneş bile loş doğarmış...

Toplumların mühendislik adı altında kodlandığı yerlerde, özgürlük değil itaati programlarsınız (11), ki Adalet  böyle topraklarda büyüyemez ve hukuk sadece bir prosedürdür, oysa Aristo'nun ethos (güven), pathos (duygu) ve logos (mantık) üçlüsü, bir toplumun ruhunun da aynasıdır,Ethos yozlaştıysa, pathos sahteleştiyse, logos yargı dağıtamaz ki... (12)

Adalet dediğimizde aklımıza gelenlerdir, vicdan, güven ve akıl... Ve biri eksikse kılıç düşer ve  tüm bunlar olurken toplum da “nefessiz” kalır,ki “Adalet, bir toplumun nefesidir” (13) ve kesilen her nefes, toplumun ciğerlerine inen görünmez bir bıçağa dönüşür ve adaletin gölgelendiği bir ülkede  halkın umudu da karanlıkta kaybolur.

“Cehaleti Ruhiye” yazısında(3), “Ya Afganistan, Suriye, Yemen gibi olacağız ya da insanca yaşam felsefesini seçip medenileşeceğiz” demiştim, ki Zeyrek’in de vurguladığı gibi, bir devletin gücünü kendi hesapları için kullanan bir iktidara değil, hukukun gücünü kullanan adil bir yargıya ihtiyacı vardır.

Değerli Okurlar,
Cennet gibi bir vatanda cehennem hayatı yaşamak kader değil, bir tercihtir.Adalet, yalnızca mahkeme salonlarının rutubetli duvarlarında yankılanan soğuk bir terim de değildir...O, bir toplumun kendine verdiği sözdür, unutulursa, meydanlar sessizleşir, gözler yere bakar, kalpler ise korkuya teslim olur...

Themis’in o kılıcı, korku için değil denge ve vicdan için taşıdığını bilelim ve Demokles’in kılıcı başımızda sallanmasın diye;
"Oku, zira karanlık; düşünmeyen, sormayan, susan zihinlerle büyür.”(2) ve konuşmak, yazmak ve hatırlatmak...
Bazen bir yazı, bir karardan daha adildir ve hâlâ birileri "Adalet!" diye fısıldıyor ve duyan birileri de varsa, her şey bitmiş değildir.

Adaletin yolu ise ' Üç Bilge Maymun' da yani Mizaru, Kikazaru ve Iwazaru’da:
Görmek, duymak ve konuşmak da..

Ve, sen!
O fısıltıyı duy, düşün ve tercihini belirle:
Demokles’in Kılıcı mı, Themis’in Adaleti mi?

“Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunmaz.” Mustafa Kemal Atatürk
-
Dipnotlar;

(*) Siraküza ve Kral Dionysius:
Siraküza, Antik Yunan medeniyetinin Sicilya’daki en önemli şehir devletlerinden biri olarak, hem kültürel hem de politik etkisiyle tarih sahnesinde öne çıkmıştır. M.Ö. 4. yüzyılda bu şehirde hüküm süren Kral Dionysius, iktidarını tiranlıkla pekiştiren, güvensizlik içinde yaşayan ve etrafındaki herkesi potansiyel tehdit olarak gören bir hükümdardı. Gücü elinde tutmak için korkuya dayalı bir yönetim anlayışı benimsemiş, çevresine güvenmek yerine sürekli şüpheyle yaklaşmıştır. Onun yönetimi, sadece kendi halkı üzerinde değil, tarih boyunca tüm despot rejimlerin bir örneği olarak anılmış ve siyasetin karanlık yönünü temsil etmiştir.

(**) Demokles:
Demokles, Siraküza sarayında yaşayan, kralın sahip olduğu ihtişama ve güce hayranlık duyan bir saraylıdır. Dionysius’un bu hayranlığı fark etmesi üzerine, ona bir günlüğüne tahtta oturma ayrıcalığı verir ancak üzerine ince bir at kılıyla tavana asılmış ağır bir kılıç yerleştirir. Bu sahne, dışarıdan cazip görünen iktidarın aslında nasıl bir tehdit ve baskı ortamında sürdürüldüğünü çarpıcı bir biçimde gösterir. “Demokles’in Kılıcı” olarak tarihe geçen bu metafor, zamanla sadece siyaset değil, hayatın her alanında gücün üzerindeki sürekli tehdit hissini betimlemek için kullanılır hale gelmiştir. Bugün bile hukuk, medya ve kamu vicdanı üzerindeki baskıları anlatmak için bu simge sıkça başvurulan evrensel bir anlatıya dönüşmüştür.

(*) Themis:
Yunan mitolojisinde Themis, evrensel düzenin, ilahi adaletin ve vicdan terazisinin tanrıçasıdır. Gözleri bağlı oluşu, önündeki kişiye değil sadece olaya odaklanmasını; elindeki terazi, hakkaniyetli ölçümü; taşıdığı kılıç ise gerektiğinde yaptırım gücünü simgeler. Themis’in adaleti, tarafsız ve evrensel nitelikler taşırken; bugün yargının olması gereken ideal halini de sembolize eder. O bir mitolojik figür olmanın ötesinde, çağlar boyunca hukukçuların, filozofların ve adalet arayıcılarının vicdan terazisinde yer bulmuş bir ilkedir. Themis’in varlığı, adaletin korku değil, denge ve güven üzerine kurulması gerektiğini hatırlatır; yani bir toplumun vicdanını canlı tutan evrensel hafızadır.

(1) Deniz Zeyrek, “Bize Demokles’in Değil Themis’in Kılıcı Gerek!”, Nefes Gazetesi, 1 Temmuz 2025

https://www.nefes.com.tr/yazarlar/deniz-zeyrek/bize-demoklesin-degil-themisin-kilici-gerek-45168

(2) Suat Umutlu, “Zihinlerde Devrim”, 26 Ocak 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/polemik_zihinlerde_devrim-162503.html

(3) Suat Umutlu, “Cehâlet-i Rûhiye”, 4 Şubat 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/chalet-i_ruhiye-162528.html

(4) Suat Umutlu, “İnsanın Hazin Dönüşümü”, 2 Şubat 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/insanin_hazin_donusumu_-162520.html

(5) Suat Umutlu, “Üç Bilge Maymun”, 21 Nisan 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/uc_bilge_maymun-162835.html

(6) Suat Umutlu, “Bir Tutuklamadan Öte”, 26 Mart 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/bir_tutuklamadan_ote_mi_-162733.html

(7) Suat Umutlu, “Pusula: İnsanlığa Çağrı”, 28 Nisan 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/pusula_insanliga_cagri_-162870.html

(8) Suat Umutlu, “Telef Etmekle Övünen Siyaset: Zafer mi Yıkım mı?”, 2 Mayıs 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/telef_etmekle_ovunen_siyaset_zafer_mi_yikim_mi-162891.html

(9) Suat Umutlu, “Hayal Değil, Hakikat”, 7 Mayıs 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/hayal_degil_hakikat_-162917.html

(10) Suat Umutlu, “Hukukun Kâbusu: Führer İlkesinin Gölgesi”, 17 Mayıs 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/hukukun_kabusu_fuhler_ilkesinin_golgesi-162974.html

(11) Suat Umutlu, “Toplum Mühendisliği mi?”, 27 Mayıs 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/toplum_muhendisligi_mi_-163023.html

(12) Suat Umutlu, “Ethos, Pathos, Logos: Şüphenin Hâkimiyeti mi?”, 6 Haziran 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/ethos_patos_logos_suphenin_hkimiyeti_mi-163079.html

(13) Suat Umutlu, “Adalet: Bir Toplumun Nefesi”, 8 Nisan 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/adalet_bir_toplumun_nefesi-162788.html

(14) Suat Umutlu, “Fabrika Ayarlarına Dönebilmek ve Beyin Çürümesi (Brain Rot)”, 10 Aralık 2024

https://adanaulus.com/kose-yazilari/fabrika_ayarlarina_donebilmek_ve_beyin_curumesi_brain_rot-162359.html

(15) Suat Umutlu, “Neler Oluyor?”, 20 Mart 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/neler_oluyor_-162708.html

(16) Suat Umutlu, “Bakış”, 21 Ocak 2025

https://adanaulus.com/kose-yazilari/bakis-162483.html


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —