"Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet hâlinde varlığı kabul olunamaz.”
Mustafa Kemal Atatürk
Bugün 10 Temmuz,
Dünya Hukuk Günü...
Biz,
Hukuka olan inancımızı somutlaştırarak tarihe önemli bir not düşmüşüz;
5 Temmuz 1967’de Bakanlar Kurulu kararıyla 10 Temmuz’u Dünya Hukuk Günü olarak kabulümüz sadece ulusal değil evrensel bir çağrı ve 5 gün sonra Cenevre’de toplanan "Hukuk Yoluyla Dünya Barışı" konferansı da bu çağrının küresel yankısı...
Yani tarihsel olarak diyebiliriz ki tohum Ankara’da atılmış Cenevre’de duyulmuş...
Bugün ne durumdayız?
Yargının bağımsızlığı sadece kitaplarda ve kanunlarla dolu ama adalet için boş bir sistemin içinde miyiz?
Unutmayın ki,
Hukuk devleti ile kanun devleti arasındaki farkı anlayamayan zihinlerin yönettiği bir düzen varsa, “hukuk günü” kutlamak anlamsızdır... Kanun koymak kolaydır ama onu adil, eşit, tarafsız ve cesur uygulamaktır asıl olan, erdemli olan...
"Hâkimlerin cübbeleri düğmesizdir… " deriz. Bu, onların hiçbir otoriteye iliklenmemesi, bağlı olmamasıdır. Ama , o cübbelerin gerçekten özgürce dalgalanıp dalgalanmadığını sorgulamak, yalnızca hukukçuların değil, o toplumun her kesiminin görevidir. Zira yargı bir toplumun, bir devletin bel kemiğidir ve eğilirse sadece hukuk değil, tüm toplum zarar görür.Yani, hukuk susarsa, haksızlık konuşur ve o haksızlık, bir gün herkesin kapısını çalar.
Adalet terazisinin bozulduğu, yargı bağımsızlığının zedelendiği bir ülkede hiçbir hak güvence altında olamaz. Bugün başkasının hakkı çiğnenirken susanlar, yarın kendi hakları için ses yükselttiğinde duyan olmaz...
Bir devletin gerçek gücü, ordusunun büyüklüğüyle değil mahkemelerinin adaletiyle ölçülür, ki günlük hayatta hissedilebilen...
Zira hukuk varsa umut vardır ve o umut, ancak adaletle yeşerir.
10 Temmuz...
Hukukun üstünlüğü ilkesini hatırlatmak, adaletin evrensel değerini vurgulamak adına önemli bir tarihtir ve yalnızca hukukçuların değil, toplumun her kesiminin adalete olan inancını pekiştirmesi için de bir fırsattır.
Esasen,
Hukukun günü değil vicdanı olmalı.Zira hukuk, kağıtta yazan değil, sokakta hissedilendir. Adaletin geciktiği, haklının ezildiği, yasaların güçlüden yana eğildiği bir düzende "hukuk günü kutlamak", yarası açık bir hastaya pansuman bandı yapıştırmak gibidir...
Hukuk Devleti mi, Kanun Devleti mi?
Hukukun üstünlüğü, yasaların içeriğinden ziyade nasıl uygulandığıyla ilgilidir. Bir devlet, sadece kanunlarla yönetiliyorsa bu "kanun devleti"dir fakat bu kanunlar evrensel hak ve özgürlüklerle uyumlu, eşit ve adil uygulanıyorsa o zaman "hukuk devleti" olur.
'Adalet Terazisi' bozulursa, toplumlar ya suskunluğa ya da isyana savrulur. Oysa hukuk, devletin meşruiyet zeminidir ve bu zemin kayarsa, hiçbir yasa güven vermez, hiçbir mahkeme de vicdanı rahatlatamaz.
Hukuk,sadece mahkeme duvarlarında olmamalı...
Hukuk,sadece hâkim cübbesi, savcı mührü ya da avukat rozeti değildir,ki yolda yürürken güvenmektir, gazeteyi korkmadan okumaktır, çocuğunu okula gönderirken endişe duymamaktır yani günlük yaşamın görünmez teminatıdır ve adaleti de savunmak ve yaşatmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız...
Bilmeliyizki bir toplumda hukuk zayıfsa, güçlü olan değil haksız olan kazanır.
Ve,
“Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma yöneltilmiş bir tehdittir.” — Montesquieu
Suat Umutlu – 10 Temmuz 2025