Dayım da Reyhanlı’da yaşamını sürdürmeyi yeğlemişti…
Telefonla arıyorum…
Ne cep, ne de sabitler yanıt vermiyor…
Tevide iki kanal yayın yapıyor!
Ama ne yayın!
Olan-bitenler unutulmuş, ülkemizin Başbakanının söylemi bir yana atılmış, bölgeyi kan-gölüne çevirmek için içinde bulunduğu trafik görmezden gelinmiş, Antakya’ya yerleştirilen Suriyelilerin kentte estirdiği karmaşalar yok sayılmış; tek suçlu Esad!
Bundan bir süre önce Antakya’ya gitmiştim.
Orada görüştüğüm birkaç kişi olmuştu.
Görüştüklerimden hiç biri ‘gelenler bizi mutlu etti’ dememişti.
‘Başlarda hoşgörülü olmaya çalıştık, insandır dedik, zor durumdalar dedik. Ancak bugün gelinen noktada hiç de öyle olmadıklarını gördük. Yeyip-içiyorlar, bedelini vermeden kalkıp-gidiyorlar. Neymiş efendim, başbakan arkalarındaymış… Ne zaman olur bilmiyorum ama, gidiş iyi değil’ demişti…
Salt bunları duymamıştım, çok garip giyimli insanları daha sık gördüklerini, bundan da ‘acı’ duyduklarını öğrenmiştim…
Sesi titriyordu. Telefon hatlarının, elektriğin şu ana dek kesik olduğunu söyledi…
Kullandığı şu tümce her şeyi anlatıyordu:
‘Anlatılacak gibi bir olay değil, birbuçuk-iki kilometre uzağımızdaki patlama, sanki bir-iki metre yakınımızda gibiydi. Kim kayıp, kim yaşıyor şu an bilmek zor. Orada olabilecek bazı yakınlarım var, ama şu an düşünmek bile istemiyorum.’
Politikacıların kaçamak demeçleri, yurttaşı yanıltıcı sözleri iğrenç bir şey…
Haberleri izleyecek bir başka platform bulabilirsem, söz, teviyi kapatacağım!