Tuncay DAĞLI

Tarih: 16.04.2024 21:20

EKİNİN KÖKLERİ

Facebook Twitter Linked-in

 

Bir Güney Kore dizisini izlerken oyunculardan birinin diğerine yaptığı konuşma dikkatimi çekti. Dedi ki; “Hava güzelken ekilen ekinin kökleri derine inmez.

Çünkü doğal olarak bitki buna gerek duymaz. Ancak toprağa atılan tohum boy vermeye başladığında hava fırtınalıysa ayakta sağlam kalabilmek için damarlarını derine salar ve kökü toprağa iyice tutunur. Böylece hem bedeni sağlamlaşır hem de başaklar iri ve dolgun olur.”

Bence çok doğru söylüyordu.

Ağaçlar da böyle değil midir? Ulu çınarların, dev cam ağaçlarının, kavakların, meşelerin kökleri hep derinlerde değil midir? Dengede durup, devrilmemek, bir yudum su bulabilmek için damarlarını onlarca metre uzağa göndermiyorlar mı?

Peki, insanların bir buğdaydan, bir ağaçtan ne farkı var?

Yaşamında hiç zorluk çekmemiş, sıkıntıya düşmemiş, yoksulluk, parasızlık görmemiş biri, ilk karşılaştığı engele takılmaz mı? Hemen pes edip, yılgınlığa düşmez mi?

Böyleleri hem kırılgan olur ve nazik olur hem de zorluklarla mücadele etmeyi bilmez. Hep birinin gelip, kendini kurtarmasını bekler.

Bir kişi başına gelen sıkıntılara, zorluklara, parasızlığa isyan etmek yerine, kurtulmak için mücadele ederse güçlenir, ileride karşılaşacağı başka zorlukları yenmek için tecrübe kazanır.

Bu tıpkı vücudumuzun hasta olduğumuzda kendi kendini tedavi etmek için gösterdiği çabaya benzer. En küçük bir rahatsızlıkta ilaç üstüne ilaç alırsak bedenimiz bağışıklık kazanamaz. Narin ve zayıf olur.

Sorunsuz bir ortamda iyi ve rahat yaşamak güzeldir ama hayatta karşımıza çıkacak kötü sürprizlere de hazırlıklı olmamız gerek.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —