FELAKETLER ÇAĞI VE TÜRKİYE'NİN FELAKETLER DÖNEMİ

TÜİK yıllık nüfus istatistikleri iki hafta kadar önce yayımlandı. Dönüp dolaşıp nüfusa kayıtlı olunan illere, nüfus kaydı Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Gaziantep olan illere bakıyorum.

TÜİK yıllık nüfus istatistikleri iki hafta kadar önce yayımlandı. Dönüp dolaşıp nüfusa kayıtlı olunan illere, nüfus kaydı Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Gaziantep olan illere bakıyorum. Depremlerdeki ölümleri kestirmeye, göçleri görmeye, demografik değişimleri yakalamaya çalışıyorum. Nüfus verileri, toplamda bir gerçeğe çok daha çarpıcı bir şekilde işaret ediyor: Türkiye göç alan ülkeden çok giderek göç veren ülkeye dönüşüyor. Hem de her göç olayında olduğu gibi en başta yabancılar, dahası kendi dinamik nüfusu ülkeyi, bu coğrafyaları terki diyar ediyor.

Bir yerin terk edilmesi insanlık açısından, uygarlık açısından beklentilerin umutların kesildiği, gelecek vadetmediği, mevcuttan geriye doğru düşüldüğü, kısaca duraklama ve gerilemeye geçildiğini gösterir, dahası Türkiye’de son beş, on yıldır bizzat terk edilme evresine geçilmiş bulunuyor, Türkiye artık bir felaketler döneminin son evrelerine doğru savruluyor.

FELAKETLER DÖNEMİNİN GÖSTERGELERİ: EŞİTSİZLİK, AYRIMCILIK, SUÇ, ÇATIŞMA, PANDEMİ, AFET, TALAN, PAHALILIK, DIŞ GÖÇ/ÜLKEYİ TERK, LİÇ, LİNÇ…

Dünya da parlak değil. Dahası Türkiye uzun bir süredir, AKP ile daha da yoğunlaşan bir felaketler dönemi yaşıyor. Pandemiden önce ve öte, depremden önce ve öte banka, borsa, talan, ayan eşraf, parti, mafya, çete, mahkeme, meclis, AKP, tarikat, polis, asker, üniversite, okul… bizzat halkın hali, bir yanda sefalet bir yanda şan şöhret, sokağımızın caddemizin aldığı haller azgınlaşmanın ve her geçen gün daha da belirginleşen bir dizi felaketin taşıyıcısı/göstereni durumunda bulunuyor.

Erzincan’da altın madeninde siyanürlü liç istifi dağlar oluşturmuş, tarlalara bağlara derelere barajlara sulara nehirlere akıyor, insanları içine alıp akıyor.

Her gün cinayet, her şehirde cinayet, her şehirde kadınlar öldürülüyor.

Her gün şehit, her gün etkisiz hale getirilen insanlar, her gün çatışma, her tarafta çatışma, her tarafımızda çatışma.

Her salı konuşması hakaret, her çarşamba konuşması hakaret, küfürler linçler havada uçuşuyor.

Mahkemeler birbirini tanımıyor, icra/hükümet mahkemeleri tanımıyor.

Üniversiteli gençler, pırıl pırıl olacak yaşta gençler intihar ediyor.

Ülkenin, coğrafyanın gençleri ha bire göç ediyor. Önce gayrimüslimler, sonra sosyalistler, muhalifler, artık doktorlar, mühendisler, öğretmenler, aydınlar, gençler göç ediyor.

Çocuk yaşa indi göçler. İnsanlar çocuklarını AKP’nin dinci ideolojik eğitiminden kurtarmak için göç ediyor.

Gençler aşağılanmaktan, ayrımcılıktan kurtulmak için göç ediyor.

İnsanlar yaşam biçimlerine dokunulduğu için göç ediyor.

Genç insanlar, genç çiftler pahalılıktan yoksulluktan kaçmak için göç ediyor.

İstanbul başta olmak üzere çeteler, mafyalar, suç şebekeleri, arsa simsarları… Ne ararsan kötülük yatakları haline geliyor, gettoşlaşma artıyor, şehir kat kat bölünüyor, semt semt bölünüyor.

Okullar tür tür bölünmüş, dahası içeriği boşaltılıyor, akıl, bilim, sanat, felsefe her geçen gün okuldan, üniversiteden göç ediyor.

Doğru düzgün işler göç ediyor.

Yabancılar göç ediyor.

Yerliler göç ediyor.

Enflasyon uçuyor, faizler uçuyor, fiyatlar uçuyor, kiralar uçuyor, her şey pahalanıyor.

Çalışan yoksullaşıyor, bağımlı yoksullaşıyor, çocuklar gençler yoksullaşıyor.

Yoksulluk yoksunlukları artıyor.

Bazıları daha da zenginleşiyor, şan şöhret de artıyor.

Ayrımlar, ayrımcılıklar, çatışmalar, küfürler, dava dosyaları her geçen artıyor, rüşvet torpil talan artıyor, birikintileri artık yığınlar oluşturuyor, yığınlar yerinde duramıyor, liç yığınları kayıyor.

Guernica… İspanya iç savaşı… Faşiszm, SS’ler… Troller, militanlar…  Picasso dirilse bizim memleketi nasıl çizerdi acaba?

Sosyal bilimler, teorisyenler nasıl bir terim, nasıl bir kavram bulurdu bu yaşananlara, teorisi ne olur?

Felaketler çağı, Türkiye’de felaketler dönemi, uzunca bir zamandır krizler dönemiydi, 2010’lardan beri artık çok açık sert ağır acı bir felaketler dönemine girmiş bulunuyoruz.  

FELAKETLER DÖNEMİNİN BAŞLICA AKTÖRLERİ, BİRİNCİL SEPEPLERİ NELER?

Pazar günü bir çalıştayımız vardı İstanbul’da Eğitim Sen 4 No’lu Şube ile. Fatma Gök Hoca’m okulun eğitimin devletin mutlak hakimiyetinde kapitalistlere cemaatlere dinciliğe araç aygıt yapıldığını ifade ediyor. Sevcan Karakoç, CEDES ve MESEM’i anlatırken “onaylanmış suç” kavramını kullanıyor, “örgütlü suç” uzun bir süredir kullanılıyor, buna “onaylanmış suç” kavramını da ekledik.

Makro düzeyde BM, NATO, AB, Merkez Bankası, bankalar, borsalar… kötülüğü onaylama mercileri mi? Meclis Yargıtay kötülüğü mü onaylıyor? “Onaylanmış kötülük” olur mu, kötülük onaylanabilir mi, kötülük meşru olur mu, suç meşru olur mu, tüm bu yaşananların aktörleri sebepleri neler? AKP ve Erdoğan onaylanmış suçun, örgütlü kötülüğün neresinde, üniversiteler, dahası iktisadi düzen, kapitalizm, aynı zamanda okul, cami, cemaat, Diyanet, her birimiz bu onaylanmış suçun, bu örgütlü suçların neresindeyiz?

Haftaya felaketler çağının, Türkiye’de içinde olduğumuz felaketler döneminin sebepleri üzerinde durmaya çalışacağım.


Adnan Gümüş

23.02.2024 13:51:00

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI