GERÇEK "İSTİKRARI" KİM İSTEMEZ?

İstenmez miydi? Mayıs 2023’den bu yana uygulanan ekonomi politikasının “istikrarlı” sürmesini, dış kırılganlıkları azaltmasını, şoklara karşı direnç gösterilmesini, “makro finansal istikrarın” güçlenmesini kim istemezdi ki?

İstenmez miydi? Mayıs 2023’den bu yana uygulanan ekonomi politikasının “istikrarlı” sürmesini, dış kırılganlıkları azaltmasını, şoklara karşı direnç gösterilmesini, “makro finansal istikrarın” güçlenmesini kim istemezdi ki? sürdürülebilir “yüksek büyümenin” sağlam tabana oturmasını, “küresel yapısal sorunlara” karşı avantajlı olmayı kim istemezdi, iki yılını dolduran “ekonomi politikasının” başarılı olmasını kim istemezdi?

Düşünsenize, “makro finansal riskler” olarak anılan işsizlik oranı, fiyatlama endeksi, para politikası değişkenleri, faiz oranları, döviz kurları, konut edilişleri, tarımsal dışsatım konularında karmaşadan çıkılmış olunacaktı! “Finansal istikrar” denilen, finansal sistemin bozulabileceği beklenmedik olgulara karşı ekonominin dayanaklılığı sağlanmış olacaktı! Kim istemezdi ki?

***

Düşünsenize… Bir salgın ya da deprem süreci yaşayacaksınız, ancak “finansal istikrar” sağlanmış olduğundan kimse “bir ev nasıl alabilirim, bir konutun kirasını nasıl ödeyebilirim, çocuklarımın karnını nasıl doyurabilirim, eğitimlerini nasıl sürdürebilirim” kaygısına kapılmayacak! Yaşları ne olursa olsun, bu ülkenin “köklü” kimliğini taşıyan herkes doyacağının/ barınacağının/ yaşayacağının inancını taşıyacak! Emekli bir kıyıya terk edilmiş gibi bir çıkmazın içine itilmeyecek, ücretli çalışan aldığı aylığıyla “gül gibi” geçinmeyi sürdürecek… Kim istemez?

Kim istemez sokağa çıktığında “gülebilen” insanları görmeyi, kim istemez pazarda/ markette eksiğini almakta zorlanmayacak ekonomik güce sahip olmayı, kim istemez üniversite mezunu çocuğunun hemen yaşama atılmasını, kim istemez “işsizlik” kıskacından kurtulmayı, kim istemez çekirdek aile içinde “ekonomik erincin” sürekliliğini, kim istemez?

***

Bir şey “istenerek yapılsa, kurallarına uyulsa” olur derler ya… Bugün dönüp Mayıs 2023’den bu yana neler yaşandığına baktığımızda, bu amaçlara ne kadar yaklaşıldığını sorgulamak gerekiyor! "İstikrar" söylemi ne kadar yaşama geçirildi? "Makro finansal istikrar" ne ölçüde güçlendi, şoklara karşı dayanıklılık gerçekten sağlandı mı? Yüksek büyüme oranlarının sürdürülebilir temellere dayandığını söylemek için yeterli etmenlerden söz edilebilir mi? Bu sorular, yalnızca yüzeysel bir iyimserlikten fazlasını hak eden bir bakış açısıyla değerlendirilmeli.

Günümüzde "finansal istikrar" ile "makro finansal risklerin" yönetimi gibi karmaşık konular, bir toplumun yalnız ekonomisiyle değil, aynı zamanda psikolojik dayanıklılığı açısından da belirleyiciliği göz ardı edilmemeli. Eğer ekonomi politikaları, bireylerin umutlarını, geleceğe dönük beklentilerini doğrudan etkiliyorsa, burada saydamlık, hesap verebilirlik, uzun vadeli planlama koşullarının ne ölçüde karşılandığını da özgürce tartışma/ sorgulama hakkı doğar!

***

"Makro finansal istikrar" dediğimiz olgu yalnızca rakamlardan oluşmuyorsa, “istikrarın” toplumun günlük yaşamına yansımalarını neden yeterince göremiyoruz? İşsizlik oranları gerçekten "istenen" düzeylere çekildi mi? Fiyatlama endeksi ya da faiz oranlarındaki dalgalanmalar kontrol altına alınarak bireylerin ekonomik öngörülebilirliği artırıldı mı? Döviz kurları ile konut piyasasındaki gelişmeler, halkın güvenle geleceğini planlamasına olanak tanıdı mı? Bu sorulara verilecek yanıtlar, ülkenin yalnızca ekonomik durumu değil, aynı zamanda bireysel umutları açısından da büyük önem taşıyor.

Bir toplumun ekonomik gücünün yalnızca “makroekonomik” verilerle değil, sokağın sesiyle, bireylerin yaşam niteliğiyle, geleceğe ilişkin güvenle ölçülebileceği unutulmamalı. Bugün eğer ekonomi politikaları bireylerin beklentilerini, umutlarını, temel haklarını etkileyecek kapsamlı bir güce sahipse, bu gücün sorumluluğu da aynı derecede geniş olmalıdır. Saydamlık, hesap verebilirlik, toplumsal duyarlılıkla şekillenen bir ekonomik vizyon, yalnızca toplumun bugünkü sorunlarını değil, aynı zamanda geleceğe ilişkin kaygılarını da çözmeyi amaçlamalıdır.

Sıkça “kim istemez” dediğimiz bu özlemler, yalnızca birer dilek değil; toplumun ekonomik vicdanıyla doğrudan bağlantılıdır. Sürdürülebilir bir gelecek, salt ekonomik tablolarla değil, sokaklarda, pazar yerlerinde, okul sıralarında, evlerde yaşanabilen erinçle/ gönençle oluşabilir. Gerçek "istikrar" da budur! 


Oktay EROL

30.04.2025 09:45:00

YAZARLAR


BİLGİÇ: ÇUKUROVA EMEĞİN VE ÜRETİMİN SEMBOLÜDÜR

“NİSAN AYINDA MARKETTE 39 ÜRÜNÜN 28’SİNDE FİYAT ARTIŞI, 11’İNDE İSE FİYAT AZALIŞI GÖRÜLDÜ

ADANALI SANAYİCİLERE ŞİKAGO TİCARET MERKEZİ TANITILDI

ESTETİK YAPTIRMAK İSTEYENLERİN EN SIK DÜŞTÜĞÜ 5 HATA!

TUİK İŞSİZLİK ORANINI AÇIKLADI

ÜRETEN KADINLARA “GİRİŞİMCİ YETKİNLİK KAZANDIRMA PROGRAMI”

TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ YARARINA FOTOĞRAF SERGİSİ

ADANA’DAN AVUSTRALYA’YA UZANAN HAYATIN HİKÂYESİ

VALİLİK AÇIKLADI

“NÖBET, İCAP VE FAZLA MESAİ ÖDEMELERİNDE AKSAMA YOK”

CEYHAN’A İSMET İNÖNÜ KENT MEYDANI

TÜRK LEZZETLERİNİ USTALARINDAN ÖĞRENİYORLAR

FAZIL SAY’IN 50. SANAT YILI

“EMEĞİMİZE, HAKLARIMIZA, GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ!”

TGC 48. GENEL KURULU’NDA MUNYAR YENİDEN ADAY

DEMİRÇALI 1 YILINI DEĞERLENDİRDİ

YÜREĞİR’DE ORTAK HAYALLER’ PROJESİ