GEZGİNCİ ŞAİR, ESAT YILDIRIM NYAZIYOR, ÇALIYOR VE SÖYLÜYOR

Esat Yıldırım, doğa sevdalısı gezgin bir şair. 1945 yılında Tunceli'nin Mazgirt İlçesi'ne bağlı Mestan (Ortaharman) Köyü'nde yoksul bir ailenin ilk çocuğu olarak gözlerini açtı. Üçü kız 5 kardeşin ağabeyi.

Esat Yıldırım, doğa sevdalısı gezgin bir şair. 1945 yılında Tunceli'nin Mazgirt İlçesi'ne bağlı Mestan (Ortaharman) Köyü'nde yoksul bir ailenin ilk çocuğu olarak gözlerini açtı. Üçü kız 5 kardeşin ağabeyi. 

*** 

Saz çalmaya ve şiir yazmaya ilkokul çağlarında başladığını ifade ediyor. Yazdığı şiirlerinin sayısını unuttuğunu söylüyor. Yörede kendisini tanımayan yok. Dürüst, çalışkan, yardımsever bir şair olarak tanınıyor. Sakin ve mütevazi bir duruşu var. Samimi ve hoş görülü bir insan.

***

Seslendirdiği türküler kendi bestesi. Başkasının türküsünü seslendirmeyi hiç ama hiç düşünmediğini anlatırken, "Yüce Rabbim, herkes gibi, bana da akıl verdi, izan verdi, ilham verdi, ben de duygularımı kâğıtta döktüm. Şiirlerimde ilahi aşk ağırlıklı" diyor.

***

Türkülerinin çoğu aşk üzerine yazdığını belirtirken de, şu kelimeler dökülüyor ağzından: 

***

" İçimdeki aşkı pek az insan anlayabildi. Ben 80 yaşındayım. Hâlâ aşk şiirlerini yazıyorum. Ama benim ki biraz önce dediğim gibi, duygu yüklü bir aşk değil, ilahi aşktır. Doğa hayranıyım. Doğa'da yaşayan tüm canlıları seviyorum. İnanın siz bir hayvana dokunmasanız o hayvan size zarar vermez. Ama insan insana yoktan sebeplerle zarar verebiliyor. Bir anlık sinirlerine hakim olamıyor ve "katil" damgası yiyebiliyor. Ömrünü zindanlarda çürütebiliyor maalesef!".

***

Esat Yıldırım, birey ve topluma, "Sakinlik iyidir, doğruluktan şaşmayalım, harama el uzatmayalım. Yetimin hakkini yemeyelim" uyarısında bulunmayı da ihmal etmiyor. 

- İlhamım doğadan ve her türlü canlı varlıktan -

Ardından derin bir düşünceye dalıyor. Sonra konuşmasına kaldığı yerden devam ediyor: "Yoldan yürürken ayağımın değdiği taştan, uçan kuştan, sürünen yılandan, güçlükle yol kateden kaplumbağadan, mis gibi kokan yeşil Doğa'dan, gökyüzündeki bulutlardan, çiseleyen yağmurdan, öten kekliklerden, esen rüzgardan, meleyen kuzudan ilham alır şiir yazarım". 

***

Toplumsal olaylarla ilgili onlarca şiir yazdığını, geçmişte seslendirdiğini anlatırken, yüzündeki tebessüm bir anda yok oluyor. Hüzünleniyor. 

- Barışa su kadar ekmek ve hava kadar ihtiyaç var-

Derin bir nefes aldıktan sonra, ülkenin barışa, insanlar arasında hiçbir ayrım yapılmaksızın birlikte, bir arada yaşamaya ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Devamla, "Barış aştır, ekmektir, huzurun teminatıdır. Bu ülkede barışa su kadar hava kadar ihtiyaç var" diyor.

***

"Kimse kimseyi kırmasın, üzmesin, zarar vermesin hele hele ekmeğiyle oynamasın" sözünü de ilave ediyor. Yoksulluk ve çaresizlikten bahsederken, konuşmakta güçlük çekiyor. Duvardaki resime bakınca hüznü yüzüne vuruyor. Yutkunarak konuşmasını güçlükle sürdürüyor. 

***

Yoksul bir ailenin çocuğu olduğunu, ilkokula giderken babasının kendisine kırtasiye alacak gücünün olmadığını anlatırken, kelimeler boğazından bir kez daha düğümleniyor. Ağlamaklı bir ses tonu ile tumceyi tamamlıyor. 

-Öğretmen okuma parçası veriyordu kitabım yoktu-

Esat Yıldırım derin bir iç çekerek sözlerine şöyle devam ediyor: "Öğretmen ödev olarak okuma parçası veriyordu. Ama kitabım yoktu. Sınıf arkadaşlarımdan ister sesli okur ezberlemeye çalışırdım. Ertesi gün okulda öğretmenden dayak yemekten kurtulurdum. O yıllarda babam okula geldiğinde bana sert bakarak, "Malum Bey, (Öğretmen'e malum diye hitap ediliyordu), eti senin kemiği benim" derdi. Şimdi bakıyorum öğretmeni veliler İdareye hatta Milli Eğitim Bakanlığı’na şikayet ediyor. Öğretmeni değersizleştiriyor. Neymiş; sınıfta taşkınlık yapan çocuğunu azarlamış diye!

Öğretmenden çekinmeyen dikkat edin korkmayan demiyorum, öğrenci haylaz olur. Sadece sınıfta, okulda degil cevresinde de sorun çıkarır, arkadaşlarıyla iyi geçinmez. Bunu aileler de bilmez değil".

-Dünya değişti sözüne inanmıyorum ya insanlar -

Kimilerinin "Dünya değişti" dediğini anımsatan gezgin aşık Esat Yıldırım, "Dünya aynı dünya ama insanlar çok değişti" derken, başını öne ediyor. Sonra 

etrafına bakınıp, derin nefes alırken, gözleri nemleniyor. Saz çalmayı da küçük yaşlarda öğrendiğini anlatıyor. 

-Ilk kez araç gördüm, aynısını yaptım aferin aldım-

Nefesini kesmeden konuşmasına devam ediyor, "İlkokula gittiğim yıllarda köyde radyosu olan kimse yoktu. Ajans nedir bilmezdik. Köyümüze hiç araç gelmemişti. Ya da ben görmemiştim. Yanlış hatırlamıyorsam 1958 yılında köyümüze kaymakam geldi. Okulun önünde toplandık. Kaymakam "Merhaba çocuklar" dedi. Hep bir ağızdan, " Sağol" diye bağırdık. Köylüler hayvan kesti. Yemek verildi.

***

Çocukluk işte! Kaymakam giderken aracın arkasından koştum. Sonra oturup resmini çizdim. Evde elime geçirdiğim tellerle gördüğüm aracın aynısını yaptım. Ertesi sabah okulda öğretmenim Ağa Karataş'a gösterdim. "Öğretmenim bunun adı nedir" diye sorduğumda "jeep" dedi. Nasıl çalıştığını anlattı. Bana "Aferin çocuğum' dedi. O an sevinçten ağladığımı hatırlıyorum. Sonra, "Bu nasıl alet, hem ses çıkarıyor, hem de yürüyor, kimse de yetişemiyor " diye mırıldandım. "Köye Kaymakam geldi" adlı ilk şiirimi yazdım. O yıl 4. Sınıfta okuyordum. Şehir nedir görmemiştim. Köyümüzden başka yerleri gidip görmüş değildim.

***

Bu köyde doğdum, gurbette sefalet çektim. Aç kaldım, yerlerde yattım. Ne yatak ne yastık yüzü gördüm. Ama gece gündüz çalıştım, ekmek parası kazanmak için. Çoğu geceler ac yatıyor, sabah bir simit yiyerek işe gidiyordum. Dedim ki param olduğunda ben de jeep alacağım. Jeep almadım ama mal, mülk ve otomobil sahibi oldum. O günleri çektiğim sefaleti 

asla unutamam".

-Param olmadığı için kırkından sonra evlendim-

Yaşıtları 17-20 yaşlarında evlenirken, kendisinin neden 40 yaşından sonra evlendiğini anımsattığımda, gözleri doldu, ağlamaklı bir ses tonuyla konuşmasına şöyle devam etti: 

***

"Geç evlendim doğru. Erken evlenecek ne vaktim vardı ne de param. Yoksul ailenin çocuğuna kim kız verirdi. Çocuk yaşımda çalışmaya başladım. Kazandığım parayla zar zor ailemi geçindirebiliyordum. Ne tiyatro, ne de sinemaya gidebildim. Ne de lüks bir lokantada yemek yedim. Dedim ya hep çalıştım. Evlendikten sonra köyden çıkmadım. Çiftçilik ve hayvancılık yaparken, çoluk çocuğa karıştım. İkisi kız 5 evlat sahibiyim. Fakir bir ailenin çocuğu olduğumu daha önce söyledim. Geç evlendim ama mutlu bir yuvam var. Eşimi de çok seviyorum. Sevgisine ihtiyacım var. Sevgi derken saygıyı unutmamak lazım. Bu iki kelime karşılıklı olursa bir şey ifade eder unutmayalım.

- Önce güven vereceksin, sonra güvenini kazanacaksın -

Evlilik kutsal bir müessese.Yeni bir hayatın başlangıcıdır. O başlangıç sana uymaz, sen ona uçacaksın, yoksa mutlu olamazsın. Evlilik karşılıklı sevgi saygın ve güvene dayalı. Önce güven vereceksin sonra güvenini kazanacaksın. Birlikte gül gibi geçinip gideceksin. Aksi takdirde yediğin lokma ağzında kalır rahat yutamazsın, hele çoluk çocuğa karıştıktan sonra. 

- Ben okuyamadım ama çocuklarımı okutabildim-

Babam fakirdi beni okutmadı. Ama ben çocuklarımı okuttum. Eğitimlerini tamamladılar. İş güç sahibi oldular. Evlendiler. Hepsinin mutlu hayatları var. Benden bir beklentileri yok. Benim de çocuklarımdan maddi olarak bir beklentim yok Arayıp soruyorlar, tatillerini yanımda geçiriyorlar".

- Torunlarımla çocukluğumu yaşıyorum -

Çocukluğunu yaşayamadığını söylerken, o günleri yeniden yaşayacak gibi duygulandı. Şöyle devam etti: "Ben çocukluğumu yaşayamadım. Küçük yaşta ezildim. Yaşıma uygun olmayan işlerde calıştırıldım. Babam dâhil hiç kimse acımadı. Şimdi ise torunlarımı kucağıma her aldığımda çocukluk yıllarım aklıma geliyor. Babam sert bir insandı. Yanında rahat konuşamazdık. Şimdi torunlar bana dünyaları bağışlıyor. Gülüşleri her şeye bedel. Torunlarımla oyun oynuyor, birlikte iyi vakit geçiriyoruz. Onlarla çocukluğumu yaşıyorum".

***

Dün Esat Yıldırım'ı evinde ziyaret ettim. Biraz yürüme güçlüğü çektiğini, konuşurken de derin nefes aldığını fark ettim. Ama neşesi yerindeydi. Konuşurken gülmeyi eksik etmedi. Nükteli konuşmasıyla herkesi güldürmeyi başardı yine.

***

Evin antresinde oturduk. "Buyur odaya geçelim, rahat edersin" dedi. Ben de, " Burada oturmayı özlemişim" diye karşılık verdim".

-Vay be emmioğlu yarım asır sonra aramıza döndün-

Ilk sözü, "Vay be emmioğlu 50 sene sonra köyüne dönüş yaptın. Yaradan'a hamdolsun sağ salim seni gördük. Şimdi aramızdasın. Çok sevindik. Seni özlemiştik". Yerinden kalkıp bana sarıldı kucaklaştık. Hasret giderirken duygusallaştık.

***

Kendisi de yerine geçip uzatılan sandalye yerine kürsüye oturdu. Sırtınızı merdivene dayadı. Bir kez daha "Hoş geldiniz" derken, yüzünden güller açtı sanki. Moralının yerinde olduğunu görünce mutlu oldum. Fakat dikkat ettim, paltolundaki kemerde delik kalmamıştı. O cüsseli insan gitmiş zayıf, sıska biri gelmişti. Yıllar Esat Yıldırım'dan çok şey alıp götürmüştü. Yine de bu hali 80'lik koca çınarı daha zinde, daha dinamik gösteriyordu sanki. 

***

Eşi Gülcan Hanım (Yıldırım), gülerek araya girdi. "Esat kızma! Sıra bende konuşmak istiyorum" diye seslendi. 

Koca çınar gençlik yıllarını anımsarcasına " Konuş canımın içi konuş" deyince bastı kahkayı. Gülcan Hanım da güldü, bizler de güldük. Gülcan Hanım, "İlerleyen yaşına ragmen, beş dakika durduğu yok. Hep çalışıyor. Bu halinden de memnun olduğunu söylüyor. Tansiyonu çıkar dengesini kaybedip düşer diye merak ediyorum".

***

Gülcan Hanım'a sevgi dolu gözlerle bakarak, "Sen yanımdasın ya! Düşünüyorum iyi ki sen varsın". derken hepimizi gülme krizi tuttu. Nükteli sözler arka arkaya çıktı ağzından.

***

Rahatlığı, cana yakınlığı ve seslendirdiği türkülerle halkın gönlüne dokunuyor Esat Yıldırım. Yörede sevip sayılıyor, itibar görüyor. Gittiği yerlerde sevgiyle karşılanıyor. Sohbetine nükteli konuşmasına hayranlık duymayan kalmıyor.

İnsanlara inanıyor, güveniyor ve olası hatalarını yüzlerine vurmaktan sakınmıyor.

İç ve dış dünyadaki gelişmeleri an be an izliyor 

Sohbet ederken, ülke ve dünyadaki siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmeleri televizyondan an be an izlediğini söylüyor. Geçmişte yaşadıklarını anlatırken, birden ciddileşiyor, ama şakayı da ihmal etmiyor.

***

"Beni bırak biraz kendinden bahset. Seni iyi gördüm. Köy sana iyi gelir. Keşke yıllar önce dönüş yapsaydın" derken, " Her olayı yazıyorsun. Şimdi ben sana soru soruyorum: Anılarını yazmayı düşünmüyor musun? Neşeni kaybetmediğine sevindim" diyor.

Ben de, "Galiba bana takılmadan durmuyorsun. Sözlerin kimi incitti ki beni de incitsin" derken, en korktuğu şey, insanları incitmek olduğunu ifade etti.

***

"Saz çalmayı bestelerini seslendirmeni özledim" dememe kalmadan eşi Gülcan Hanım'a seslendi, "Duvarda asılı sazı getir. Sen de geç yanıma otur, ben saz çalıp söylerken sen de bana eşlik et ki buradaki havayı yumuşatalım üzüntümüzü geride bırakalım" dedi. 

***

(Doğa gezgini şair Esat Yıldırım ile söyleşimiz devam edecek.)

 


Düzgün COŞKUN

11.10.2025 21:02:00

YAZARLAR


Doç. Dr. Ergül HALİSÇELİK Yazdı/ AÇLIK SINIRI TÜRKİYE'NİN STANDARDI OLDU: GEÇİM DEĞİL, HAYATTA KALMA MÜCADELESİ

ADANA’NIN KURUMLAR VERGİSİ REKORTMENİ ADINI AÇIKLAMADI

ADANA’NIN GELİR VERGİSİ REKORTMENİ MONTELLA OLDU

ADANA FİRMASI BETA ENERJİ, TEKNOLOJİLERİYLE ENERJİ KONGRESİ VE FUARINDA

HER 7 KADINDAN 1’İNİ ETKİLİYOR!

11 EKİM DÜNYA KIZ ÇOCUKLARI GÜNÜ

GÜRER: SAHTE GÜBRE MİKTARI 155 TONA YÜKSELDİ

KENTSEL DÖNÜŞÜMDE GÖRÜNMEYEN TEHLİKE YIKIM TOZLARI!

İLAÇ YOKSA TEDAVİ DE YOKTUR!

AKSA DOĞALGAZ’IN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORU’NA ÖDÜL

SABANCI TÜRKİYE’NİN EN İYİ İŞVERENİ OLDU

SABANCI VAKFI’NDAN SİVİL TOPLUMA 15 MİLYON TL’LİK DESTEK

BUGÜN DOĞAN ÇOCUKLAR 150 YILI GÖREBİLİR!

ODTÜ’DEN JUVENTUS SPONSORLUĞUNA

ALTIN PORTAKAL BU YIL “KALPTEN” GELİYOR

DOĞRU TEDAVİ VE DESTEK BAĞIMLILIĞI KONTROL ALTINA ALABİLİR!

Ç.Ü SEZONU “DİKKAT ÇÖKME TEHLİKESİ VAR” İLE AÇIYOR