GÖR.DUY.KONUŞ.VAR OL!

​“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine...” Nazım Hikmet

​“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine...” Nazım Hikmet
*
​Artık dili, dini, ırkı ne olursa olsun; asırlardır aynı toprak, aynı bayrak altında omuz omuza yürüyen o insanlar yok.

Her daim acısını sevincini paylaşan ama bugün birbirine yabancılaşan komşular da...

Bugün, farklılaştırılmış, kutuplaştırılmış hatta cendereye sıkıştırılmış iki zıt kutup gibiler:
+, - gibi, siyah ya da beyazız. 
Sen hangisisin?

İyi kötü, güzel çirkin, zengin fakir her daim var olabilir, belki "senden olsa da benden olsa da" dediğimiz zamanlar da olabilir, ama o iyiyi, o güzeli, o zengini neden hep bir tarafta görüyoruz?..

Acaba dilimiz mi değişti?
Bırakın karşınızdakini dinlemeyi ya da anlamayı, artık anlaşmayı ve uzlaşmayı da "istemezük!" frekansındayız.

​Hani bir zamanlar bizi bir arada tutan o dostluk, dayanışma ve adalet gibi ortak değerlerle dünyaya meydan okuyanlar, şimdi neredeler,  ya onlar biz değil ya da bizler onlar değiliz...

Sahi, ne oldu bize?
Gökten taş mı düştü başımıza ve öyle mi hissediyoruz günümüzü de geleceğimizi de:Hep umarsız, hep çaresiz.
Ne diyorsunuz?

​Bakın,
Üstün Dökmen’in aktardığı çarpıcı bir paradoks var (1) ve sıkışıp kalmış halimiz için önemli bir anahtar olabilir diye düşünüyorum.

Oscar Wilde, “Anladığımız insana düşmanlık besleyemeyiz” derken, Sulhi Dölek’in Kirpi Reşat’ı ise “Düşmanlarımızı asla anlayamayız” diyor...

Belki her ikisinin de doğruluk payı vardır ama bazı insanlarla ortak bir frekans, bir dil yakalamak gerçekten mümkün değil; 
Ne birbirinizi anlayabiliyor ne de uzlaşabiliyorsunuz, hani derler ya, "Nato kafa nato mermer!" diye...

Bunun tarihte örnekleri çok;
Zulüm ve mutlak iktidar sahibi olanlar, kerametleri ve adaletleri kendilerinden menkul diktatörler...
Mesela bir Hitler, bir Stalin veya Pinochet... Asla onları anlayamayız ve anlamak da istemeyiz. Zira anlasak da işe yaramaz ki! diye düşünürüz. Öyle değil mi?

Biliyoruz ki, anlayabilmek için o frekansı yakalayamamak sadece bir iletişim sorunu değil ve gerek eğitimde, sağlıkta, adalette, ekonomide ve gerekse günlük ilişkilerimizde gördüğümüz o ayrışma ve gerileme, derin bir yapısal problemden doğuyor ve güçleniyor.

Yani siyaset, iktidar ve çıkar ilişkileri toplumsal dokuyu yıpratmış; liyakat yerini kayırmaya, hak ve hukuk yerini biata bırakmış halde ise neticede cehalet, sefalet ve felaket birbirini besleyen bir üçleme hâline gelmez mi?

​Ve sorulması gereken en kritik sorular şunlar:
-Milletten kopuk, mevki makam, para pul peşindeki muktedirler neden çoğaldı?
-Halk, devletin baba gibi davranacağını beklerken neden yetim ve çaresizliğe itiliyor? 
-Devletin şefkat eli yerini soğuk bir bürokrasiye, eşitsiz bir sisteme neden bıraktı?
Oysa "Bizim devlet anlayışımızın öznesi insan ve insanlık onurudur." diyordu, Cumhurbaşkanımız RTE...
*
​Peki çıkış yolu yok mu?
Var ama kolay olmasa da önce şu iki doğruyu kabul etmeliyiz:
Birincisi, anlaşmazlık olması doğal; fikirsel zenginlik demokrasinin olmazsa olmazı. 
İkincisi, her fikir karşısında haklılık iddiası yok sayılamaz fakat hukuk ve liyakat zemininde olmalı, aradaki uçurumu kapatmak, propagandayla değil; güvene, hesap verebilirliğe, eşit erişime ve eğitime yatırım yapmakla mümkün olur.

​Bu nedenle o frekansı yakalamak, bazen konuşmadan önce dinlemeyi ve önyargıyı bırakıp ortak insanî değerlerimize bakmayı gerekli kılar. Hem bu, birbirimizi aynı doğrulukta görmek değil; asgari değerlerde buluşup farklılıkları yönetme iradesidir de...

İşte kurumları tarafsızlaştırmak, yerel ve meclis düzeyinde çoğulcu diyalog alanları yaratmak, eğitim müfredatını eleştirel düşünce ve vatandaşlık bilinciyle zenginleştirmek somut adımlar olmalıdır. Hesap sorulabilen, adil mekanizmalar olmadan sadece sözlerle birlik çağrısı yapmak nafiledir, anlamsızdır.

​Ve son söz:
Bazılarıyla frekansınız uyuşmuyorsa sadece farkında ol ve umutsuzluğa kapılma! ve anlaş(ıl)abileceğin insanlarla köprüler kur...

Unutma, bu topraklarda birlikte yaşama irademiz bitmedi sadece yeniden inşa edilmeyi bekliyor;

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği “akıl ve bilim yolundan ayrılmama”, “tam bağımsızlık” ve “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkeleriyle...

Cumhuriyetin değerlerini, eşit yurttaşlık bilincini ve liyakat esasını benimsemeyen hiçbir yolun, bir milletin ortak geleceğini kuramayacağını, sadece sözle değil yaşamıyla örnek olanların da katılımıyla yürünürse mümkün olabileceğini bilmeliyiz: Söz de değil öz de...

Mesela Nietzsche’nin, " Abdal da eylemleriyle yol gösterir." dediği ve kalabalıkların ortasında görünmeyen ama yoklukları en çok hissedilen o düşünenler nerededir?
Artık, bırakın şu üç maymunu oynamayı
“Görüyorum, duyuyorum, konuşuyorum, o halde varım” diyerek cesaretle ortaya çıkma zamanı gelmedi mi?
Ve unutmayın ki, gerçek üç maymun bilge idi...
​"Bir toplum, fertlerin uyumu ve dayanışması sayesinde varlığını sürdürür." diyor İbn-i Haldun.
O halde;
Uyuma değil uyum vaktidir...
**
​Suat Umutlu / 12 Ağustos 2025
​(1) ÜSTÜN DÖKMEN
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ustun-dokmen/frekansi-yakalamak-2413558


SUAT UMUTLU

12.08.2025 13:00:00

YAZARLAR


ACİL SERVİSTE SAĞLIKÇILARA DARP İDDİASI

YÜREĞİR’DE ÇOCUK ŞENLİKLERİ

CHP'Lİ BULUT: BU YAZ SICAĞINDA ADANALI ‘YA ZULMETMEYİN!

BELEMEDİK’TEN VARDA’YA TARİHİ ROTASI YENİDEN CANLANACAK

SABRİ ARPAÇ YAZDI/ EMLAK VERGİSİNDEN BETERİ VAR! DEĞERLİ KONUT VERGİSİ...

TGC: FATİH ALTAYLI’NIN YOUTUBE YAYINLARINA ERİŞİM ENGELLEME KARARI KALDIRILMALIDIR

“ALT YAPI ÇALIŞMALARI ACİLEN TAMAMLANMALI”

SEYHAN’DA TEMİZLİK SEFERBERLİĞİ

YÜREĞİR’DE 2 KENT LOKANTASI

KARALAR BAŞKANLIĞI BU KEZ ŞİRİN’E DEVREDİYOR

İL TARIM MÜDÜRÜ GÖREVE BAŞLADI

KARALAR’DAN ÖZGÜRLÜK YÜRÜYÜŞÜNDEKİ GENÇLERE MESAJ

GEÇER’DEN ÖZGÜRLÜK YÜRÜYÜŞÇÜLERİNE DESTEK

CHP’Lİ BULUT: FATURA KESMEDE VAR, HİZMETE GELİNCE YOKLAR

“KURAKLIK VE SUSUZLUKTAN EN ÇOK TARIM ETKİLENECEK”

Nurettin Çelmeloğlu yazdı/ ŞAKİRPAŞA’SIZ BİR YIL GEÇTİ GEÇTİ, GEÇTİ DE DELDİ GEÇTİ

VALİ KÖŞGER, KARŞIYAKA DEVLET HASTANESİNDE