GÜRGEN ÖZ'ÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ...

GÜRGEN ÖZ'ÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ...






Yüz metreden küçük evlerde yarım düzine sayı ile yaşayan yurttaşların olduğunu unutup, dönümlük bahçesi olan evlerinde yediklerini, içtiklerini, yaptıklarını sosyal medyadan üleşenler kadar ilgi görür acaba oyuncu Gürgen Öz…





Yaşadığı sürece getirdiği eleştirel bakışla vardır sanatçı.





Öz’de, aldığı tiyatro eğitiminin yanı sıra yer aldığı sinema/ dizi filmleri oyunculuğundan başka, daha ilk kez okuduğum corona virüs eleştirisi kocaman evlerde tek başına yaşayan, kendilerini “sanatçı” sanan “dedikoducu/ magazincilerin” uzağındaki sözleri düşündürmeli kanımca herkesi…





Koca evlerde, günlerce görmedikleri odaları olan evlerini çalışarak, didinerek, tırnakları ile kazıyarak almışlardı ya; inşaatlarda demir eğen, çimento taşıyan, kum karan, temel atan, yapıları dikenler…





Dar alanlarda, kalabalık içerisinde, yoklukla sınanarak, salgın dönemlerinde bile düz duvarda çalışmaları “önlem paketlerinde” yer almamalıydı; öyle mi?





“Şu olaylar bize gerçekten bazı şeyleri, özümüzü hatırlatabilir” diyordu Öz, corona virüs salgının şakası olmadığının altını çizerek…





***





Sanatçı her denileni “benimseyici/ biatçı” olmamalıydı! Doğruları, savundukları, kınadıkları, baş koydukları, başkaldırdıkları olmalıydı!





Yaşanan salt ülkemizin değil; tüm dünyanın etkilendiği bir salgın, bir olgu olunca “sanatçı” toplumu aydınlatmak için ortaya çıkmalı, “uyandırıcı” eleştirisini yapmak zorundaydı.





Gürgen Öz “ne oldu hani yüzelli liraya lahmacun satıyordunuz,  etin üzerine altın döküp yiyordunuz, bir havalar bir havalar böyle,  ne oldu? Herkes sıfırlandı” diyerek hem soruyor, hem de yanıtını veriyordu.





Neydi o gerçekten? Mağazalar açılıyordu, yazılışı gibi okunmayan mağazalarda bulunan ürünler “el yakıyor” denilmeden kapış/ kapış alıcı buluyordu. Alıcılar buluşmalarından, partilerinde; “en pahalıyı” giydikleriyle, yedikleriyle, gördükleriyle, içtikleriyle, oturduklarıyla övünüyordu!





Bankalar çok kazandıklarıyla, firmalar nasıl büyüdükleriyle, yönetenler nasıl varlıklarına varlık kattıklarıyla dilleniyordu!





Yediklerini yemeyenleri, gördüklerini görmeyenleri, giydiklerini giymeyenleri alt/ üst ederek…





Dinlence kentlerinde kurulan kurtarılmış köylerin fiyat listesine bakarak, yıllık kazancını bir araya getirse üç gün kalamayacak olanların tersine, yaz aylarını bulunak edenlerin “alaysı” böbürlenmeleri yok muydu?





Bu salgın, bu corona virüs onları ayırmadı doyumsuzlardan…





***





“Geriye ne kaldı? Sen kaldın. Bir tek sen kaldın. Şimdi senin bu havan civan yokken, kimsin bakalım sen? O yüzden hayat boş”





Oyuncu Öz, bu sözleri kullanıyor…





Corona virüsünü her hangi bir yerden alan, taşıyan kendini karantinaya almak, “tedavinin” gereklerini yerine getirmek zorunda; çünkü virüs sınır, teknoloji, çok katli beton yapı, pahalı yaşam ayırmıyor, şakası yok!





Mahalle bakkalı için de, küresel market zinciri için de…





Karantina altında, “tedavi” sürecinde renk, dil, din, cinsiyet, işçi, patron, yöneten, bilim insanı, emekçi diye bir ayrım yok! Bağışıklık sistemi güçlü olan, virüse karşı durabilen sağlığına kavuşuyor.





Markalar, ünlü firmalar, banka hesapları kabarık olanlar corona virüs karşısında şimdi sus/pus…





Şimdi sorgulama zamanı olmalı…





***





Sanatçı duyarlılığı böyle bir şey…





İki tümcelik bir paylaşım “öyle” bilinmedik/ tanınmadık alanlara taşır ki izleyeni…





Yazılar, şiirleri öyküler, romanlar yazmak gelir insanın içinden.





Öyle değil mi ki? Oyuncu Ö şöyle sürdürüyor sözlerini:





“Hiçbir şeyin yokmuş gibi yaşayacaksın. Kendine güveneceksin, içine döneceksin, içsel özgürlüğün olacak. Yani bu dönem içe dönmek, bazı şeyleri düşünmek, uyanmak için çok önemli. Dışarıdaki hayat rüya! Bak, bir virüs geldi her şey durdu. Ne oldu? Kulüpler mulüpler böyle bin liraya şu kadarcık et yemeler ne oldu. Bitti! O yüzden hayat boş, dışarısı yalan! İçerisi gerçek…”





Bugün bile sistem soytarılığını sürdüren, salgından zarar görmeyeceği algısını taşıyan, ancak korku duvarlarının içten çatladığını anlayan, yalısının bahçesinde şarkısını söyleyerek, reklamını yaparak…





Bir yandan da yoksullukla sınanan yurttaşa “evde hayat var” deme gereği duyanlar da görmeli artık!





“Bak, bir virüs geldi her şey durdu” bilin artık!



Oktay EROL

13.04.2020 03:34:20

YAZARLAR


SATRANÇ TURNUVASINA 454 SPORCU KATILDI

ÇUKUROVA BELEDİYESİ CUP’TA KUPALAR SAHİPLERİNİ BULDU

CHP’Lİ ŞEVKİN EKONOMİDEKİ DİP NOKTAYI ANLATTI

ADANA TABİP ODASINDA YENİ YÖNETİM

450 PERSONEL VE 100 ARAÇ İLE HAŞEREYLE MÜCADELE

DÜZGÜN COŞKUN-GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ/ PES EDEN HESAP ÖDER, AST, ÜST YOK GAZETECİYİZ

VOLKAN BÖKE BARO BAŞKANLIĞINA ADAY OLDU

GENİTAL ESTETİK SANILANIN AKSİNE BİR İHTİYAÇ OLABİLİR!

YEDİGÖZE İÇME SUYU ARITMA TESİSİNİN YAPIMI

EMRAH KOZAY’DAN İLK NİKAH

MEVSİMSEL DEPRESYONUN GÜNEŞ IŞIĞIYLA İLGİSİ VAR!

GÜRER: “İTHAL HAYVAN VE ET İLE KİMLER KAZANIYOR?”

TMMOB ADANA İKK: GEZİ DAVASI TUTUKLULARI SERBEST BIRAKILSIN

DAİMFED’TEN YÜREĞİR’E YATIRIM ATAĞI

YUMURTALIK’TA CHP İLÇE BAŞKANINA SALDIRIYA KINAMA

ZEYDAN KARALAR YÖRÜK OTAĞINDA

HİSARCIKLIOĞLU: BİZE İŞ YAPMAYI ADANA ÖĞRETTİ