Söze nasıl gireceğimi, yazıya hangi kelime ile başlayacağımı bilemiyorum. Şaşkınım, biraz da üzgün. Dile kolay 59 yıl önce babam ile birlikte gittigim ve siyah zeytin tanesini ilk tattığım kasabadır Peri. Beldeye gitmeden önce nelerle karşılaşabileceğimi bilmediğimden dolayı, biraz da telaşlıydım. Çünkü tanıyabilecegim insanların çoğunun hayata gözlerini yumduğu düşüncesi, beynimi kurcalıyordu. Kendi kendime "Kötü şeyler düşünme" diye teselli veriyordum. Kuşçu Köyü'nden( şimdi ki statüsü mahalle) Peri'ye direksiyonu kırarken, duyduğum heyecanın bir kat daha arttığını hissettim.
- İlk şoku dükkanları kapalı görünce yaşadım -
Saat 14:00 sularıydı, beldeye giriş yaptım. Otomobili park etmek için belde merkezinde iki tur attım. Akpazar sanki terk edilmiş. Dükkanların bulunduğu alan oldukça sakindi. Gözlerim gelişmiş modern, evler, lokantalar, park ve dinlenme alanları aradı. Eski ticaret hayatı beni etkilemişti. Bu kez rafları dolu dükkanlar, Çarsancak yöresinin en kaliteli üzümün yetiştirildiği bağların hayalini kurdum. Belde merkezini gezdikçe hayalimin boşa çıkacağını hiç aklıma getirmedim. Ama büyük hayal kırıklığına uğradım.
59 yıl önce girişte okulların bulunduğu geniş bir caddesi vardı Peri'nin. Şimdi ikinci hatta üçüncü modern bir caddeyi görebileceğimi umuyordum, meğer yanılmışım. Peri'nin ismi var ama kendisi yok olmuş sanki. İster Peri isterse yeni ismiyle Akpazar deyin bırakın yaşanacak kent olmayı ilgisiz, bakımsız, virane bir beldenin izlerini taşımaktan yorgun düşmüş kırsal bir köyü aratmayacak kadar kentleşmeden uzaklaştığını görünce kurduğum güzel hayaller yerini umutsuzluğa bıraktı. Yüreğimdeki sızı arttıkça yüzümün ifadesinin değiştiğini hissettim.
- Gelmiş, geçmiş iktidarlar sanki Peri'ye uğramamış -
Çarşı merkezinde açık 3 kahvehane, 2 bakkal bir fırın görebildim. Ülkeyi yöneten gelmiş, geçmiş ve bugünkü iktidar, bu beldeye hiç uğramamış sanki! Oysa ortaokulda okuduğum yıllarda sanatın, sanatçının hayat bulduğu şirin bir kasaba idi Peri, namıdeğer Akpazar.
Gezerken aklımdan şu tümceleri defalarca geçirdim, "Keşke gezip görmeseydim. Hayalimde 1960'lı yıllardaki Peri kalsaydı. Akpazarlıların çaresizliğine tanık olmasaydım".
- Uğradığım hayal kırıklığını asla unutamam -
Kimse bana uğradığım hayal kırıklığını nasıl anlatabileceğimi sormasın. Çünkü mantıklı bir yanıt veremiyorum. Peri'yi böyle harap, sessizligin girdabında bir belde olduğunu düşünemezdim. Karşılaştığım manzara beni çok üzdü. Gördüklerime inanamadım. Anadolu'da ya da Dersim coğrafyasında bir belde ancak bu kadar sahipsiz olur. Ben gerçeğin peşinden koşarken böylesine bir tablo ile karşılaşabileceğimi hiç düşünmediğim için, uğradığım hayal kırıklığını uzun süre üzerimden atabileceğimi söyleyemiyorum maalesef!
- 9.Cumhurbaşkanı Demirel, ne güzel söylemişti -
Peri sokaklarını dolaşırken, ünlü devlet ve siyaset insanı Türkiye'nin 9.Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel'in Başbakanlığı döneminde söylediği söz aklıma geldi. Sayın Demirel, bir konuşmasında, " Devletin mazereti olmaz. Gerekirse para basar, borç bulur ama mutlaka mağdurun yanında yer alır. İşte bunun için bizde devlete 'Baba' derler"
Peri, 193 yıllık geçmişinde "Devlet Baba"ya hiçbir zaman bu kadar ihtiyaç duydu mu, inanın bilemiyorum, bilmek de istemiyorum. Nitekim bu ilgisizlik ve bakımsızlık karşısında dilim tutuluyor adeta!
- Devletin mekanizmalarının ağır işlediği muhakkak-
Şunu peşinen ifade etmem gerekirse, Devlet Peri'yi unutmadı, belde yerinde duruyor ama gelişerek büyüme göstermiyor. Kentleşme bilincinden yoksun varlığını sürdürüyor. Her geçen yıl daha da geriye gidiyor. Beldede ticari hayat coktan bitmiş. Bu da şunu gösteriyor: Devleti yöneten mekanizmaların ağır işlediği, hantal bir yapı içerisinde olduğu inkar götürmez bir gerçek!
Çarşı merkezinde sağlam tek bir dükkan yok. Duvarlardan sıva dökülmüş, camlar kırık, kapılar pas bağlamış. Camdan içeriye baktığınızda farelerin cirit attığını rahatlıkla görebileceksiniz. Kim bilir bu dükkanlar kaç yıldır kilit yüzü görmemiş.
- Dükkanlar neden onarılarak yeniden açılmıyor -
Akpazar'ı dolaşırken onlarca soru aklım takıldı. Uzun yıllardır bu dükkanlar kapalı olduğu duvarlardaki izlerden belli. O halde tapu sahipleri ya da işletenler, neden onarıp rafları eşya ile doldurup dükkanları eski canlılığına kavuşturmaktan imtina ediyor? Bu isteksizlik neyin nesi? Sadece ekonomik istikrarsızlık bağlamak yeterli değil kanımca! Peri belde halkı neden bu kadar sessiz. Çarşı niçin sakın ve tenha? Bu soruların yanıtını ve halkın sistemini dile getiren sözlere bir sonra ki yazımda geniş yer vereceğimi belirterek, noktayı koyuyorum.