HAYATIMIZDAKİ HEYELAN!

Elimize aldığımız bir avuç tuzla birlikte, erik ya da badem ağacına çıkar, ağırlığımızı taşıyacak bir dala oturup, ayaklarımızı sarkıtırdık.

Sonra gözümüze kestirdiğimiz eriği veya badem çağlasını koparıp, tuza banarak yerdik.

Ama öyle böyle bir yeme değil. Avucumuzdaki tuz tükenip de ağaçtan inme vakti geldiğinde dişlerimiz kamaşmış olurdu. Su içerken erik ve çağlanın ekşisinden kamaşan dişlerimiz sızlardı.

Havalar iyice ısınıp, incirler olgunlaşınca, incir ağacının en tepesindeki meyvesine gözümüzü dikerdik. Eğer kuşlardan kendini koruyabilmiş ve çürümemişse, ne pahasına olursa alıp, alıp yemeye çalışırdık. Alt dallara ulaşmak kolaydı da, yukarılara çıkmak beceri ve cesaret isterdi. 

Ortası boş, gevrek dalları olan incir ağacından düşenin iflah olmayacağını söylerdi büyüklerimiz. Gerçekten de öyleydi. Kaygan ve kırılgan dallara sağlam basmayınca olgun armut gibi ağacın dibine düşmek kaçınılmaz bir olaydı. 

Bu yüzden de en büyük, en olgun inciri koparmak için uzun ağaç dallarından özel aparatlar yapardık. Fakat ne yaparsak yapalım ele geçiremediğimiz inciri son çare olarak ağacı sallayarak ya da sapanla vurarak düşürmeye çalışırdık. O zaman da, düşen incirin sağlam kalması bir mucize olurdu.

Ceviz ve bademler olgunlaşıp, dalında iyice kuruyunca aile büyükleri uzun sopalarla dalları çırpar, biz de yere düşenleri tek tek toplardık. 

Ağaçların en üst kısımlarında kalan ve bir türlü düşürülemeyen ceviz ve bademleri sapanla vurup, düşürmek de bizim görevimizdi. Ama bunu toplama işi bitip, herkes gittikten sonra yapardık. Emeğimizin ve çabamızın karşılığı bizim kısmetimizdi. Afiyetle yerdik.

Bahçemizde elma da vardı, kaysı da, kiraz da vardı, armut da. 

Şekerpare ve armuda olgunlaşana kadar elimizi sürmezdik. Çünkü tadına varmak için tam zamanında dalından koparmak gerekiyordu. 

Kiraz ağacımız fazla değildi. Ama iyi meyve verirdi. Bazıları dallarda, bazıları ise ana gövdede oluşan kirazları tek tek toplar, her kopardığımızı ağzımıza atardık.

Ailemiz kalabalıktı. Genelde sebze ve meyveyi kendimiz tüketmek için üretirdik. Domatesi, salatalığı, patlıcanı, kabağı hep köyümüzün verimli topraklarında yetiştirirdik. Ve lezzetine doyamadığımız yiyeceklerle beslenirdik. 

Ekmeğimizi de kendi tarlamızdan hasat edilen buğdayla yapardık. 

Odun ateşinde pişen sımsıcak yufkalar ve içine zeytin ya da lor koyulan saç böreklerini yemeye doyum olmazdı.

Hayat zordu. Özellikle kış ayları sıkıntılı geçerdi. Dağların tepelerinden kar eksik olmazdı. Yağmur ise günlerce yağardı. 

Yağmur durup da, gökkuşağı çıkınca, ağaç dallarındaki damlalar güneş ışığında billur gibi parlardı. Tepelerden gelen derelerin şırıltısı, kuşların cıvıltısına karışırdı.

Köyde yaşardık ama gözümüz şehirdeydi. En çok da annem kurtulmak isterdi. Yazın tozundan, kışın çamurundan. Çünkü evin yükünün en ağırı onun omuzlarındaydı. 

Yaz ayları annem ve babam için tatil yapma, gezip tozma değil, kışın kullanılacak kuru gıda ve diğer ihtiyaç maddelerini yapma mevsimiydi. Salçası, bakliyatı, kuru meyveleri, yağı, buğdayı ve odunu…

Her yıl aynı şeyler tekrarlanırdı. Eker, biçer, yetiştirir, üretirdik. Kimseye de muhtaç değildik. Biz bize yetiyorduk.

Sonra hayatımız aniden değişiverdi. Evlerimizin bulunduğu yerde heyelan oldu. Ve köyümüzü insanlarıyla birlikte alıp, başka yere taşıdılar.

Aslında heyelan toprakta değil, bizim hayatımızda olmuştu. Her şeyimizle köyden şehre kaydık. Bir yığın gibi, bir toprak kütlesi gibi, hesapsız ve hazırlıksız bir şekilde.

Ekmeğimiz fırından, yiyeceklerimiz bakkaldan, manavdan gelmeye başladı.

Olgunlaşmadan dalından koparıp yediğimiz erik gibi, çağla gibi ekşiydi hayat. Yedikçe daha çok canımız çekti, tuzun tadını aldıkça daha çok yedik. Bu sefer dişlerimiz değil, gözlerimiz kamaştı. 

Yürüdük gittik bilmediğimiz yollarda, toprak kokusuna hasret. 

 


Tuncay DAĞLI

18.05.2024 14:39:00

YAZARLAR


OYA TEKİN BAŞLATTI: SEYHANLIDAN SEYHANLIYA SEYHAN PROJELERİ

TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK SERA'SI ADANA'DA YAPILIYOR

ASKİ’DEN VATANDAŞLARA SU DEPOLARI UYARISI

KISACIK: İKTİDAR SÖZÜNDE DURSUN

KARALAR, SPOR OKULLARINDAN KAÇ KİŞİNİN EĞİTİM ALDIĞINI AÇIKLADI

ÇUKUROVA ULUSLARARASI HAVALİMANI 10 AĞUSTOS’TA AÇILACAK…

20 HAFTADIR “VERGİDE ADALET İSTİYORUZ” EYLEMİ

TGC: 63 GAZETECİYE YÖNELİK HER TÜRLÜ SALDIRININ SORUMLULARI BELLİDİR

TGC ADANA TEMSİLCİSİ İSMAİL BAŞKAN’A BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ÖDÜLÜ

ABB VE ASKİ ÇALIŞANLARINDAN KARALAR’A MEKTUP!

HAZİRAN AYINDA 198 BİN 581 ADET TAŞIT TRAFİĞE ÇIKTI

İZMİR’DE ÜRETTİĞİ TRAKTÖRÜNÜ DÜNYA ÇİFTÇİLERİNİN HİZMETİNE SUNACAK

REKOR BÜYÜME BEKLENİYOR

TÜRKİYE’DE DİJİTAL BANKACILIK KULLANICI SAYISI 114 MİLYONA ULAŞTI

TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK BELEDİYE MARKETİ

“AKILLI SİSTEMLER TEK BAŞINA ÇÖZÜM OLMAZ”

AKAY VE SÖZLÜ