HAYATLARIMIZI EMANET ETTİKLERİMİZ

Türk Tabipleri Birliği, 2022 yılında, 1.344’ü uzman, 1.341’i ise pratisyen hekim olmak üzere toplam 2.685 doktorun, “İyi Hal Belgesi” almak için baş vurduğunu açıkladı. Son beş yılda gidenlerin sayısı 10.000’i aştı.

 

 

Türk Tabipleri Birliği, 2022 yılında, 1.344’ü uzman, 1.341’i ise pratisyen hekim olmak üzere toplam 2.685 doktorun, “İyi Hal Belgesi” almak için baş vurduğunu açıkladı. Son beş yılda gidenlerin sayısı 10.000’i aştı.

Dertleri ne acaba?

II. Mahmut dönemi. Mustafa Behçet ufku açık bir hekim. 14 Mart 1827’de, ülkede bir cerrahhane kurulmasını istiyordu. Düşüncelerini II. Mahmut’a açıkladı. II .Mahmut ikna olunca, Hekimbaşı Mustafa Behçet’in hayali gerçekleşti ve 14 Mart 1827’de, ilk cerrahhane, Şehzadebaşı’daki Tulumbacıbaşı Konağı’nda, Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kuruldu. 

Osmanlı Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmıştı. İngiliz Donanması, topları şehre dönük, Haydarpaşa Limanı'nda demirlemiş. İşgalciler dönemin Tıp Fakültesi Tıbbiye-i Şahane binasına el koymuş, öğrenciler bir bölüme sıkıştırılmıştı. Tıbbiye öğrencileri sessiz kalmamaya karar verdi ve öğrencilerden Hikmet Bey etrafında örgütlendi. İşgali protesto edeceklerdi.

Hikmet Bey ve arkadaşları dev bir bayrak hazırladı, İngiliz nöbetçileri atlatarak okulun iki kulesinin arasındaki çatıya   astılar. İngilizler eyleme katılan tüm öğrencileri tutukladı. Ancak, Hikmet Bey ve arkadaşları, 14 Mart 1827 tarihinin, Osmanlı'da ilk modern tıp öğreniminin başladığı tarih olarak kabul edildiğini ve her yıl 14 Mart'ı kutladıklarını söylediler. İngilizler de eylemi sineye çekmek zorunda kaldı. 

En ünlüleri, en önde olmak üzere, vatansever Türk doktorları da öğrencilere destek oldu ve böylece Tıp Bayramı, tıp mesleği mensuplarının vatan savunma hareketi olarak başladı..

Tıp Bayramı, 1929-1937 yılları arasında, 12 Mayıs günü kutlandı. Bu tarih, Bursa’daki Yıldırım Darüşşifası’nda ilk Türkçe tıp derslerinin başladığı tarihtir. Ancak zamanla bu uygulamadan vazgeçildi ve 14 Mart yeniden Tıp Bayramı oldu.

Ailemde başta çocuklarım ve torunlarım olmak üzere birçok doktor var. Her yaş ve mevkide sayısız doktor arkadaşım, dostum, öğrencilerim, sevdiklerim var. 

Bir doktorun nasıl yetiştiğini, onların nasıl bıkmadan, yorulmadan, hiç şikayet etmeden, her türlü güçlüğü göze alarak can kurtarmaya çalıştığına şahit oluyorum ve işgal altındaki İstanbul’da protesto mitingi yapmalarına şaşmıyorum.

Hepsi vatanını çok seven insanlar. Hiç birisinden daha çok para kazanmak için vatanını, milletini, ailesini, sevdiklerini bırakarak yurt dışına gitmek istediklerini duymadım.

“Dertleri ne,” demiştim.

Aymaz, zır cahil ve beyni satılık bir kadının, Türkiye’nin ne kadar zenginleştiğini, ne muhteşem özgürlüklere kavuştuğunu anlatırken, Şu an biz doktor beğenmiyor ve dövüyoruz. O rahatlıktayız, daha bunun ötesi yok," deyişini hepimiz televizyonlarda içimiz kan ağlayarak izledik.

 

Aslında yalan söylemiyordu, kadın. Bir cerrah arkadaşım (profesör), “Biz eskiden bir ameliyat bitince hastaya ‘Geçmiş olsun’ diyorduk. Şimdi birbirimize ‘geçmiş olsun2 diyoruz. Çünkü işin içinde dayak var,” diyor.

Bu sözler aslında bu ortamı yaratanlara bir tokat

  • GELMİŞ GEÇMİŞ TÜM TIP ŞEHİTLERİMİZİN VE SAĞLIK EMEKÇİLERİMİZİN HUZURUNDA BİR KEZ DAHA SAYGIYLA VE MİNNETLE EĞİLİYORUM.

 

 


25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

17.03.2024 22:17:00

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI