İfral TURGUT

Tarih: 25.02.2021 23:10

HEP ÖZGÜRLÜK İÇİN SAVAŞTI AMA MEZARI BİLE YOK

Facebook Twitter Linked-in

Thomas Paine, akıl çağının ışıklarından biri. Bundan 250 yıl önce, “İnsan hakları, ortak akıl-sağduyu, akıl çağı” diye çırpınan insan. Onu yok etmeye çalışanlar ise süslü mezarlarında yatıyor.
Paine, sıradan olmayan bir zekâya sahip, sıradan bir insandı ama sıra dışı bir yurttaş, yani sivildi. Aydınlanma, devrim ve yeni demokratik devlet yapılanmalarının başlangıcıydı. Çürüyen yapıların, geleneklerin, göreneklerin, düşünememelerin, kuşkunun, sorgulamanın dışlandığı, inançlar hapishanesindeki kilitleri açacak anahtarlar sunuyordu, Paine.
Soylu, eğitimli biri değildi. Lider olmak gibi bir düşüncesi, hırsı da yoktu. Ama girip çıkmadığı iş kalmamış, hayatı her yönüyle tanıyan bir deneyim deposuydu. Fransız Devrimiyle yeni bir çağın başladığını sezmişti. Köleliğin kaldırılmasını, eşitlik, özgürlük ve adaletin egemen olmasını istedi. Özellikle din ve devlet işlerinin ayrılması ve bunlar adına yapılan zorbalığın kaldırılmasını savundu. Hep yüksek sesle düşündü. İtaatkâr değildi.
Önce halk, ulus adına kullanılan sahte tanrısallık maskelerini indirmeye girişti. İdeali cumhuriyetçi demokrasi düzeniydi. Aldığı sıkı dini eğitime rağmen, “Dogmalar olmadan hayat mümkündür,” gibi inançları sarsan düşünceler içindeydi. Savaştığı din ve dindarlık değil din tüccarlarıydı. imparatorluklardan yana değildi. Ulusların kendi kaderini kendilerinin belirleme hakkına sahip olmasını istiyordu. Devlet yönetiminin tek bir kişinin elinde olmasını istemiyordu.
Jakobenler iktidarları önünde en büyük engel olarak Paine’i görüyorlardı. İtidara geldiler ilk işleriPaine’in vatandaşlığını iptal etmek ve yasama dokunulmazlığını kaldırmak ve İngiliz ajanı gerekçesi ile tutuklamak oldu.
Tutukluluk yıllarında yaşam ile ölüm arasında sadece kıl payı kadar fark olduğunu gördü. hapisteyken Akıl Çağı kitabının ilk bölümünü yazdı. Pek çok insanın aklını yitirdiği ya da aklın egemenliğini din, inanç tefeci bezirgânlarına teslim ettiği böyle bir ortamda, o aklın bağımsızlığını, özgürlüğünü ilan etti. Yaratıcının kitaplarda değil, doğada aranması gerektiğini; İncil’in yaratıcının konuşmaları olamayacağını ileri sürdü.
Tarımsal adalet ile sosyal devlet çağrısı yaptı. Avrupa’da geçici barış günleri doğunca, 15 yıl sonra Amerika’ya dönebildi. Akıl, duygu ve durum sağlığı yerindeydi ama bedeni çökmüştü. Arkadaşlarının mal varlığını korunduğunu öğrenince çok sevindi. Jefferson’dan Avrupa’daki çabalarından ve çektiklerinden dolayı sıcak bir karşılama beklerken, hayal kırıklığına uğradı. Gücü ele geçirenler gücün tutsağı olmuş, gücü değiştirmek adına geldikleri noktada, gücün değişimine uğramışlardı. Muktedirlerin maskeleri düşmüş, gerçek yüzleri, ortaya çıkmıştı.
En büyük sorun Akıl Çağı kitabında topa tuttuğu dindarlık değil, dincilikti. Dönüşüne sadece deist cumhuriyetçiler sevinmişti. Artık mezheplerin saldırdığı bir hedefti. Cumhuriyetçiler artık dini görüş olarak aynı safta sıraya geçmeyenlere kapıları kapamıştı.


Giyotinden kurtardığı aklı yeniden başkaldırdı. Vazgeçmesini bekledikleri deist görüşlerini savunmak ve yaymak için halka açık sekiz mektup yazdı. Kraliyet sözleşmesinin yerine anayasal düzenlemeler getirilmesine ön ayak oldu. Bir kaşık suda boğabilecekleri Paine’i yaşayan bir ölüye dönüştürmek isteyenler onu ekonomik olarak çökerttiler. Jefferson’dan İngiltere veya Fransa ile barışı sağlama, ilişkileri normalleştirme için uygun bir görev istedi. Hem dünyaya hem de kendine soluk aldırmak istiyordu. Jefferson cevap bile vermedi.
Yokluk içinde öldü. Hiçbir Hristiyan kilesi cenazesini kabul etmedi ve kendi çiftliğindeki bir ceviz ağacının altına sadece altı arkadaşının şahitliği ile gömüldü. Ölümünden on yıl sonra bir hayranı ondan geride kalanları ve mezarını, kemiklerini İngiltere’ye götürmek istedi. Taşıma sırasında her şey kayboldu. Artık yattığı bir mezarı bile yoktu.
FİKİRLERİNİN 250 SENE SONRA SAYGI GÖRMESİ HOŞ BİR ŞEY
• AMA İNSAN YAŞARKEN DE DEĞERİNİN BİLİNMESİ İSTER, DEĞİL Mİ?






Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —